Wednesday, February 27, 2008

Mahallemizin Buzpateni Pisti!!!

Bukez de Bambi uyardi:'Bu tur yazilar kutaplastiriyor memleketi' dedi...Ben de hemen karli buzlu bu haftasonunun paten fotograflarini koyarak kutuplari birlestirmeye karar verdim...
Cumartesi sabahi 8.30 da yuzme kursundaydik. Cocuklar yorgun diye hava guzel bile olsa bu piste gelip kayamiyoruz. Halbuki burasi da sadece 25-50 metre uzaklikta...25 metre farki yaya gecidini dolasirsak...Neyseki Samuel aradi da hemen bizimkiler de havaya girdi ve guzel havadan nasibimizi aldik...
Yuzmeden sonra Rasmus da bize gelmisti, aksam onlara yemege davetliydik...(Halbuki aksamki yemegi de fotograflayip anlatsaydim bu post daha cok kutup eritirdi, hakikaten cok guzeldi. Ben de yemegin tatlisina B5 in tiramisusunu yaparak katkida bulundum)... Cocuklar önce kar birikintilerinin oldugu tepede oynadilar...Daha sonra da paten kaydilar. Ege Linn'in patenlerini ödunc aldi, fotografta hararetle kaymayi bekliyor, cunku Rasmus'a eslik edecegi icin kaymayacakti ve patenlerini yanimiza almamistik...
Tek canimi s1kan sey: piste giris kapisini, yaramazin birisi birguzel dondurmayla badanalamis. Cocuklara aman dikkat derken, yillarca yikamayacagim koca anoragimin kapsonunu ve sirtini cocuklarin patenlerini dugumlerken kirletmemdi...Cocuklarin kabanlarini, kar pantolonlarini ve eldivenlerini gelir gelmez yikadim, benim lekeleri 1 gun sonra kuruduktan sonra farkettim...

Tuesday, February 26, 2008

Biyonik Kedi'nin Turban Dosyasi!

Biyonik kedi'nin son yazilarini okumayanlar kacirmasin, su linki de vermis ben kacirmistim, ibret verici lutfen okuyun...

Monday, February 25, 2008

Yaman Töruner'in yazisi!

İslam gerçeği

Kitapları New York Times'ın en çok satan kitapları arasına giren, musevi yazar Robert Spencer'in, "The Truth About Muhammed (Hazreti Muhammed Gerçeği)" isimli kitabı, taraflı olmasına rağmen, İslamın bugünkü konumu hakkında bazı ilginç tespitlerde bulunuyor:
Bunları 6 temel başlıkta toplayabiliriz:
1) İslam dini gerçek savaşlar yapılarak yayılmıştır. Yapılan 27 savaşın 9'una Hazreti Muhammed bizzat katılmıştır. İsteğini, barış yoluyla değil savaşla elde etme uygulaması, İslamda yaygındır. "Cihat" geleneği de bu temelden kaynaklanmakta ve zaman zaman terörizme bile hizmet eder duruma gelmektedir.
2) İslam ülkeleri, karşılaştırmalı olarak geri kalmıştır. Müslümanlar, geri kalmışlıklarının nedenini, kendilerinde değil başkalarında aramaktadır. İslam ülkelerinde, kendi ülkelerinin "özellikle geri bırakılmış" olduğu kanısı yaygındır. Bu nedenle de, gayri müslimlere karşı bir hınç beslenmektedir.
3) Hıristiyanlar ve Yahudilere karşı hoşgörü ve müsamaha yoktur. Bunlar genellikle, "kâfir" olarak görülmüş ve dışlanmıştır. Dikkat edilirse, İslam ülkelerinde, Müslümanlar dışındakiler rahatça yaşayamamaktadır(Doğal olarak, Türkiye bunun dışında bir örnek kalmaktadır).
4) Hâlâ bazı İslam ülkelerinde "şeriat" kuralları uygulanmaktadır. El kesme, taşlanarak öldürme gibi kurallar, halen bazı ülkelerde uygulanmaktadır. Ortaçağ zindanlarından kalma bu cezalar, çağdışıdır. Ancak, bazı Müslüman ülkelerde, bu uygulamaların değişmesi konusunda ciddi direnç vardır.
5) Şeriat, kadını ikinci sınıf insan olarak görmektedir. Sert olmamak kaydıyla karının dövülmesi, ayrı odalara konulması normal karşılanmaktadır. Dörde kadar kadınla evlenme olanağı vardır. Köle kadınlarla cinsel ilişkiye girilmesine izin verilmiştir. Kadının şahitliği, erkeğin yarısı mertebesinde sayılmaktadır. Yine, kadına mirastan erkeğin yarısı kadar hak verilmektedir. Ayrıca, erkek karısını kolaylıkla boşayabilmektedir.
6) Müslüman erkeklerin küçük yaşlardaki kızlarla evlenmesi mümkün olmuştur. Hazreti Muhammed, en önde gelen hanımı Hazreti Ayşe ile 6 yaşında iken evlenmiş; ancak, Hazreti Ayşe 9 yaşına geldiğinde, 622 yılında gerçek anlamda bir evlilik olmuştu (Hazreti Ayşe'nin yaşının daha büyük olduğu konusunda savlar vardır). Çocuk evlilikleri, o çağdaki Arabistan'da yaygındı. Ancak, çağımızda da bazı Müslüman ülkelerde küçük çocuklarla evlenme görülmektedir. İran'da 9 yaşında bir kızla evlenilmesine izin verilmektedir. Hatta, anne babanın izniyle daha küçük yaşlarda bile kızlar evlendirilmektedir. Humeyni bile, 10 yaşında bir kızla evlenmişti ve bir mülakatında "kızların ilk regllerini baba evinde görmemeleri" konusunda tavsiye vermişti.
Spencer'in taraflı ve İslama karşı düşüncelerle bir değerlendirme yaptığında kuşku yok. Ama, benim merak ettiğim, ekonomik olarak geri kalma nedenlerimizin bazıları bunlar mı? Yoksa, geri kaldığımız için mi, bizdeki bazı kesimler hâlâ bu konularda ısrarcı?

ytoruner@milliyet.com.tr

Friday, February 22, 2008

Okuma Önerisi!

AKP'nin sırrı: Türk sömürgeciler!

AKP'nin ilk kez iktidara gelmesinden, hatta "ampulü" görüp nutkumuz tutulduğu andan beri açıklığa kavuşmayan bir şey var. O "şey", aynı zamanda AKP'nin başarısının, bitmez tükenmez siyasi retoriğinin kaynağı. AKP, yenilmez, yılmaz ve her dem zinde söylemini bu sırrından besliyor.
CHP'lileri laiklik tıkacıyla felç eden, sosyal eşitlik politikasını tekeline almış gibi görünüp solu dilsiz bırakan, eski merkez sağı bir anda Boğaz'daki villalarda hariçten gazel okuyan yoluk kuşlar haline getiren, liberalleri "çarpıp" sersemleten sır bu. Ne peki?

'Elit semt'?
Başbakan önceki gün türban tartışmaları sırasında kendisine ve partisine yönelen eleştirilere yine aynı biçimde cevap verdi. Şöyle:
"İstanbul'un, Ankara'nın elit semtlerinde oturarak, masa başında sosyolojik analizler yaparak kimse hizmetlerimizi anlayamaz. Bir garibin sofrasına oturup yoksulluğu hissetmeden ahkâm keserseniz, yaptığınız yorumlarla kargaları bile kendinize güldürürsünüz."
İşte Başbakan, net bir biçimde tahlil edilmeye muhtaç sırrını yeniden kullanıyor. Ne yapıyor Başbakan?

Sömürgecilik karşıtı İslam
Başbakan, Ortadoğu'da, Mısır'da, Cezayir'de, ulusal sol hareketlerin zayıflamasından sonra ortaya çıkan sömürge karşıtı siyasal İslami hareketlerin ortak söylemini kullanıyor. Başbakan'ın konuşmalarında sürekli bir "onlar" var, en başından beri. Onlar, "beyaz". Onlar, zengin. Onlar, "halkı sömürüyor". Onlar, Türkiye'yi ve halkı kullanıyor. Onlar, keyifleri ne isterse onu yapıyor. Onlar, bu ülke kurulurken gelip ülkemizi ele geçirdiler ve iktidar koltuğuna oturdular. Onlar halka zulüm ederek bu ülkeyi kurdular. Onlar, hiç "bize" benzemiyor.
Bu söylemdeki onlar aynen ve tamamen sömürge karşıtı İslami hareketin söylemindeki "sömürgeciler"e denk geliyor. Başbakan'ın söylemi bu ülkede ona oy vermemiş yurttaşları "sömürgeci" ilan ediyor! Cezayir'deki Fransız, Mısır'daki İngiliz, Irak'taki ABD'li.

Sömürgeciler kim?
Bu yüzden üç kuruş maaş alan emekli öğretmenler, açlıktan ölmek üzere olan memurlar, zavallı öğrenciler, ayakta kalmaya çalışan öğretim üyeleri, susturulmak korkusuyla yaşayan yazarlar, tuzu kuru sömürgeciler olarak gösteriliyor halka ya da AKP seçmenine.
Bu öfke ve düşmanlık barındıran söylem her dem o kadar taze ki ilk kullanılışının üzerinden yıllar geçmesine rağmen hâlâ işe yarıyor. Üstelik Türkiye'de sömürgecilik olmamasına rağmen kolektif muhayyilede böyle bir imge yaratılıyor.
Türkiye'ye deniyor ki "Sömürgeciler gelmeden önce biz iyiydik. Sömürgecileri gönderirsek, yok edersek yeniden o güzel günlere döneceğiz".
İşin tuhaf tarafı, Başbakan'ı eleştirenlerin çoğu, sömürgecilik şöyle dursun, zaten bu toplumun ezilen sınıfı. Ölen tersane işçileri, panzer altında kalarak ölen Yahya Menekşe'nin ailesi, zorla dindarlaştırılmak istemeyenler ve hatta en az Başbakan kadar dindar olmasına rağmen yaratılan muhafazakârlaşmanın ikiyüzlülüğünden şikâyetçi olan başörtülü kadınlar...

Başbakan hedef gösteriyor
Sayın Başbakan'a sormak lazım:
Onlar kim?
Sizin sömürgeci yerine koyduğunuz ve bütün bir Türkiye'yi böyle bir yalana inandırmak için harcadığınız insanlar, kitleler kim?
Yarı aç yarı tok çalışan ve sizin beğendiğiniz sendikalara üye olmak istemeyen işçiler mi?
Yoksa YÖK Başkanı olunca hükümetinizle muhabbeti koyulaştıran bir YÖK Başkanı'nı kendilerine yakıştıramayan akademisyenler mi?
Mısır'dan, Cezayir'den, Ortadoğu'daki siyasal İslam hareketlerinden aparılan bu söylemin "zalim" ilan ettiği insanlar kim?
Bu söylemi bilinçli olarak mı ürettiniz, yoksa ağız alışkanlığı mı?
Başbakan'ın ve AKP'nin ağzına pelesenk olan ve şimdiye kadar doğru dürüst sorgulanmamış, çözümlenmemiş bir söylemi sorgulamanın zamanıdır. Çünkü artık bu söylem, bizatihi Başbakan'ın ağzından, bu ülkenin insanlarını birbirine hedef göstermeye başlamıştır.

ecetem@hotmail.com

Thursday, February 21, 2008

Cennette Hangi Dil Konusulacak?

Basliga bakip aldanmayim ama isterseniz okuyun...Bu linkte benim fotografin benzerini görunce ilgimi cekti. Iyi ad bulmusum, degil mi?

Sunday, February 17, 2008

Mahallemizin Kizak-Kayak Tepesi...

Kizkardesim telefon etti, taktin kafayi yine turbana, ugramiycam bloguna, diye uyardi...Hep 2.cumhuriyetci kocasi etkiliyor, isteyen istedigini giysinmis, sanki ben herkes basini acsin diyorum! Yakinda Taraf'in yazarlarinin baslattigi kavganin domino etkisini göruruz. Burada da varsa yoksa Kosava'nin bagimsizligi ve Pakistan'daki secimler...


Bu tepeler bizim mahallenin arkasinda evimize sadece yurume mesafesinde. Ulasmak cok kolay. Cocuklarin kizaklarini, naylon kapli minderlerini elimize alip yuruyerek 5 dakikada gidiyoruz...


Alp sabah 1 saat tennis kursundan sonra evde kalmak istedi. Ben de Ege'yle birlikte gittim.

Bazi genclerin yaninda kar bordlari vardi, atlama standlari yapmislar...



Arkadasi Roky rastlayinca Ege'nin keyfi yerindeydi, defalarca tirmanip kaydilar...



Daha sonra ben Alp evde yalniz oldugu icin Ege'yi Roky'nin ailesine emanet edip eve döndum...



Eve geldigimde kucuk eltiler kahveye gelmisler birlikte fika (Kahve+yanina kek, cörek) yaptik...Guzel bir pazar gunuydu...

Thursday, February 14, 2008

Sadece Turkiye Degil ki!

Isvec kendi imamlarini yetistirmek istiyor. Önceki haftalarda bununla ilgili hukumetin calismalari oldu. Imamlarin Sudi Arabistan'dan maddi destek almalarini engellemek ve radikal göruslerin önunu kesmek istiyorlarmis...

Gecenlerde TV'de bir Afrikali'nin kendinden oldukca genc kardesine Isvec'te misafir olusunun belgeseli vardi...Adam afrikan kulturunu yansitan renkli giysiler yerine Pakistan ihracati bir entari icindeydi...Kardesi sen bizim giysilerimiz yerine sadece Arap kulturu diye bu cirkin Pakistanlilarin diktigi giysileri giyiyorsun diye bir guzel elestirdi...

Yine baska bir belgeselde Fransiz ya da Italyan Binealinde ödul alan bir Afrikali fotografcinin memleketinde verdigi caz-dans partisi konu ediliyordu...Eski fotograflardaki cazli dansli partilerin bir tekrarini yapacaklardi...Kadinlarin baslari yapili, kisa elbiseli, erkeklerin smokinli giysiler icindeki 60-70 li yillardan eski dans resimleri gösteriliyordu. Planlar sadece erkekler tarafindan peygamber (Yerde, ayni kaptan)sofralarinda, elle yemek yiyerek konusuldu. Kadinlar artik tesetture girmislerdi. Erkekler karilarinin sayisini rahatca artirmislar, seriati da iyice benimsemisler, habire seriata göre, deyip durdular. Belgeseli 'Partiye en favori karini alda gel' ikna cumleleri doldurdu...Partide ise muzigin ritmiyle iki yana son derece hos ritimle yerlerinde sallanan tesetturlu yasli ve eskiye benzemese de kaymis örtuler icinde, takim elbiseli kocalariyla dans eden diger kadinlara kamera zum yapip durdu. Hepsi birkac saatligine seriati unutup, eski gunlerine gidip geldiler. Tek eksik artik kamusal alanda yasak olan alkoldu.

Özetle degisen, degismekten korkan sadece bizler degiliz...

Monday, February 11, 2008

HAVUZA GITMEK KIZLARA CIIIIS!


Fotograf buradan kopya.

Yarin Alp'in okulu topluca havuza gidecek. Okul, velilerden sehir disindaki macera havuzuna gidis icin yardim istedi. Biz veliler göturecegiz. Okulun tesetturlu kizlari, daha 6-11 yas arasi, ailelerinden gitme izni alamamislar, o yuzden cok uzgunler, dedi Ruben (Komsunun oglu, ben aliyorum onu da okuldan) arabada. Peki erkek kardesleri (Her aileden en az 2-3 tane sadece okullu olanlar) geliyor mu, diye sordum, evet onlar geliyor, dedi.

2-3 yil önce burada yazin 9 yasinda Irak göcmeni bir cocuk sisme bottan dustu ve yuzme bilmedigi icin boguldu. Olay cok tazeyken ilkokulu bitirmek icin yuzme ögrenmek zorunlu olsun gibi tartismalar gundeme gelmisti. Sonuc ne oldu bilmiyorum, ama okullar 3.siniftan sonra yuzme derslerine duzenli olarak gidiyorlarmis, 9 yasindaki Ruben'den ögrendim. Bizim hasema ureticileri hemen Isvec'e cocuk boyu satis icin bir pazar arastirmasi yapsinlar derim...

Bu aralar cok guzel yazilara rastliyorum ve sizinle paylasmadan da edemiyorum...

Wednesday, February 6, 2008

Semla- ya da Fettisgunu!


Resim internetten



Tarifi ingilizce burada var.












Dün, resmi görulen pofuduk (yuvarlak cörekler pistikten sonra icine bolca badem ezmesi ve onun da uzerine az pudra sekeriyle cirpilmis krema yine bolca dolduruluyor, en ustune de pudra sekeri serpiliyor) cörekleri yeme gunuydu...Her yil yuvada ögretmenler cocuklarla yapip velileri davet ediyorlar. O yuzden ben ve P-O Ege'nin yuvasinda, Alp de okulunda yedi. Isyerindeki hakkimi bugun kullandim ve simdi afiyetle mideme indirdikten sonra, bu tadi sizinle paylasayim dedim. Bu postu Zeynos okudugunda tadini bildigi icin nasil imrenecegini tahmin edebiliyorum...Lutfen beni gaza getirip, yap diye israr etmeyin! Cok tehlikeli. Böyle iki tane yemek ve gelecek yili beklemek en iyisi.

Fettisgunu oruc döneminin baslangici imis. Kimsenin bunu ne bildigi ne de oruc tuttugu var, ama herkesin bildigi, bu kutsal gunde bu kutsal cöreklerin yenmesi gerektigi!!!

Tuesday, February 5, 2008

Mine Kirikkanat'dan

'Sadaka Hanım’la Rant Bey’in düzeyli ilişkisi


Gazete haberleri, yırtılarak parçalanmış yapboz tabloları gibidir. Eğer beyniniz hazırlop klişelerle dumura uğramadıysa, eğer düşünce sistematiğiniz hâlâ direniyorsa basmakalıp uyuşturucu zerkine, parçalanarak gizlenen bütünü görebilir, kargaşada eritilen gerçeğe ulaşabilirsiniz.

Geçen pazar günkü gazetelerde, sayfalara dağıtılarak birbirinden koparılmış iki haberi yan yana getirmek, hazin bir Türkiye tablosunu ortaya çıkarmaktı.

Ülkeyi kemiren en onulmaz, en ayıp melanetin tablosu, insani ve idari sorumsuzluğa bir suçüstü kanıtıydı.

O gün, gazetelerin iç sayfalarında Davutpaşa’daki havai fişek patlamasında ölen 22 işçinin cenazeleri kaldırılıyordu. Baş sayfalarda ise patlamadan yerel idare düzeyinde sorumlu Kadir Topbaş Efendi, Çırağan Sarayı’nda katmerli dul Seda Sayan’ın altıncı nikâhını kıyıyordu.


***

İstanbul’da kaç bina olduğunu bilmeyen, çünkü sayamayan, varlığından habersiz olduğu iş yerlerini ve atölyeleri denetlemediği gibi, yapılan ihbarları takipsiz bırakıp Davutpaşa’daki patlamadaki ihmalden bir numaralı idari sorumlu Kadir Topbaş, cenazelerin kaldırıldığı gün, eteği sirenler çalaraktan Çırağan Sarayı’na koşup nikâh yorgunu kart geline taze damat vermek görevini ifa etmekten hiç utanmamıştı, anlaşılan.

O cenazeler ki, her birinin ardındaki dram insanım diye dolaşan tüm iki ayaklıları hüzünlendirmesi ve düşündürmesi gerekirken, en başta o faciaya yol açan başıboşluktan sorumlu Kadir Topbaş Efendi’nin vicdanını sızlatmalıydı.

Ama bina sayısını bilmediği, nerede ne imal edildiğinden habersiz olduğu kenti daha çok, hep daha çok ve bazen tarih hazinelerinin üstüne yapılaşmaya açan, bir depremde sığınılacak yeşil alan bırakmayan, “rant makinesi” diye baktığı ve sözde ayaktayken b.k kokusundan geçilmeyen İstanbul’u, depremde patlayacak kanalizasyonlarda boğulmaya hazırlayan Kadir Topbaş... Davutpaşa’da denetim ihmaline kurban giden 22 yoksulun cenazesinin kaldırıldığı gün, Çırağan Sarayı’ndaki pespayelik fotoğrafta belediyeci cüppesiyle sırıtmaktan hiç hicap duymamıştı. AKP milletinin vekili Osman Yağmurdereli de pek yakışıyordu İbrahim Tatlıses’li, Gülben Ergen’li, bol göbekli ve sıfır yürekli belden yukarı ünlülerle poz verdiği o fotoğrafa.

Çırağan Sarayı’ndaki o fotoğraf karesi, mümtaz AKP temsilcilerinin “her şey mübah, ille de nikâh” ahlakının kimyasıydı: CH4. (Ne olduğunu bilmeyenler, sözlüğe baksın...)


***

Oysa aynı anda, belki tam da onlar sırıtırken, o kimyanın kare kökü fotoğrafta, Davutpaşa’daki faciada babasını yitiren kalbi delik Ogün’ün güzel gözlerindeki dayanılmaz acıyı yansıtıyordu bir başka fotoğraf, aynı gazete sayfalarında. Onun da iki küçük kardeşiyle sarıldığı annesi, türbanlıydı.

Oysa aynı anda, belki tam da onlar yılışık şaplaklar atarken katmerli dulun erdiği damatlık muradın sırtına, 15 yaşındaki Ebru Günalan, kapandığı tabutun üstünde: “Söz veriyorum canım anneciğim, kardeşlerimi büyüteceğim, babam cezaevinden çıkınca ona da bakacağım. Bize burs vereceklermiş, senin istediğin gibi çok başarılı olacağız, bir evimiz olacak, bir odası sana...” diye hıçkırıyordu.

Oysa patlamanın olduğu gün, okurum Dr. Özcan Baripoğlu, sorumlu olduğu facianın kurbanlarına sadaka vaat edip “hayırlı nikâh” kıymaya koşan şaplakçı ahlakını şöyle anlatıyordu :

“Muhtemeldir ki sorumlular ölen işçi ailelerini ziyaret edecek ve taziyelerini bildirecek. Tıpkı tersanede ölen işçi ailelerini ziyaret ettikleri gibi. Sonra AKP il ve ilçe teşkilatları yardımlarda bulunacak. Ama Çalışma Bakanı da çıkıp, istihdamın önündeki engelleri hafifletmek için iş sağlığı, iş güvenliği konusunda işverenlerin üzerindeki yükü hafifleteceğiz, diyecek. Hatta tam kaldırsınlar böyle yükü! Önleme, standarda, iş güvenliğine, bilgiye, görgüye, bilime, vicdana ne gerek var? Olur böyle şeyler yüzde 99’u Müslüman ülkelerde, ölen ölür, kalan sağ Müslümanlar nasılsa bizimdir!”

Davutpaşa’daki maytap atölyesinde, sendikaları bitiren, yaratamadığı yasal istihdamın yerine kaçak iş yerlerine, kaçak istihdama, sigortasızlığa, çocuk işçi sömürüsüne göz yuman, iş ve işçi güvenliğini hiçe sayan AKP politikası patlamış, çünkü AKP insan haklarını “sadaka”ya bağlamıştır.

22 işçinin cenazesinin kalktığı gün faciadan bir numaralı idari sorumlunun Çırağan’da nikâh kıyması da Batı kültüründen alınmamış bir ahlak olup, sadaka politikasıyla rant namusunun düzeyli ilişkisinden ibarettir.'

Friday, February 1, 2008

Benim Oglum Polis Olsun!

Noel-Yilbasi tatilinde cok yemekten daha da buyumus göbegimle oynayan Ege'ye:



- Belki bebek vardir icinde? dedim.



Ege kendinden emin bir ses tonuyla:



-Hayir, bebek olsa yumusak degil, sert olurdu, dedi...



Tipik cogu Turk anne gibi:



-Aaaa nasil da hemen bildin bak, dortor olsun benim oglum, dedim...



Ege'de itiraz eden, kizgin bir ses tonuyla,



-Haaayirrr, polis olacagim ben! dedi...

...



Bu konusmadan birkac hafta sonra uyku öncesi yatakta Turkce Tubitak yayinlarindan (Simdilerde yoktur belki bu baskilar, yaradilis teorisine aykiri yaaa!) 'Dunya ve Uzay' kitabini Ege'yle okuyacagimiz bölumu secmek icin karistiriyorduk. Tam dunyanin olusumunu gösteren sayfaya geldigimizde Ege hemen resimleri bana bir cirpida 4 yasina uygun Isvecce cumlelerle aciklayiverdi:



-'Su firtinasi, ates firtinasi ve toprak-yeryuzu firtinasi', dedi...



-'Aaaa benim oglum nasilda bilir herseyi, sen Profesör ol bari', diye ekledim hemen...



- 'Haaayirrr, polis olmak istiyorum!' diye kukredi yine...



-'Tamam oglum sen polis ol', diye yatistirdim derhal ve aslinda 'saglikli ve iyi bir insan olmaniz' yeterli benim icin diye dusundum icimden de...

222A

Anlami su: 2. ayin 2 sinde saat 2'de (14.00) Anitkabir'de turbana karsi eyleme Hedikli Ev'den destek verdigimi bildiriyorum...

Rahmetli babannem 3 evladindan en cok sevdigini hissettigim simdi rahmetli Abidin Amca'mi, kadin kadina gittikleri bir köy dugunune 'benim oglum akillidir birazdan cesme basindan dönecek', diyerek ikna etmeye calistigini, sonra hala pesleri sira en arkadan yuruyen amcama, 'caya gelince dönersin de mi benim guzel oglum', caya da gelip hala dönmeyince, 'köpruyu gectikten sonra dönecekdin, di mi oglum', fakat bu arada amcamin hic söz vermedigini, arkalarindan devam ettigini ve sonunda Arcak Köyu'ne kadar amcamin gelip dugun evinde onlarla birlikte kaldigini yeri sirasi geldiginde sIkca anlatirdi. Bu gercek bir ani...Rahmetli Aziz Nesin'in de unlu bir hikayesi ayni, Ergin Yildizoglu'nun blogunda da rastlamistim, firsat bulursam onu da linkle okutmayi saglarim size (Buldum)...

Demokratik tavir, turban serbest olsun, diyen pek aydin dusuncelilere de, önce bu cabanizi 301 'in kaldirilmasi icin gösterin, diyorum. MHP-AKP isbirligi onu alip coktan rafa kaldirdi bile. 2. Cumhuriyetciler, cok demokratik liberaller, Ataturk'un Cumhuriyeti'ni elestirenler, ben burada gundeme gelen her dusunce sucunda yerin dibine giriyorum, siz turbandan sonra sira ona gelecek diye, bekleyin biraz daha ve avucunuzu yalayin...