Wednesday, December 31, 2008

Mutlu Yillar!

Yeni seneye bol kahkahalarla, gecen yil kirilan potlara gulerek girildi!

Monday, December 22, 2008

Hedikli'den Renkli Ara Rapor!

Önceki posta yorum birakan sevgili Asli icin! Sevgili Elif'in (Huthutkusu) tarifi kimolsa yapar ekmekleri!

Alp ve Ege'nin yeni badanalanmis duvarlari bos odasi!
Ege'nin yuvasindaki Lucia kutlamasi: Ormanda buyuklere glögg, kucuklere sekerleme torbasi dagitan Noel Baba (Tomten)!
Yuvadaki Lusia gösterisi!



Alp'in okulundaki Noel Gösterisi!

Friday, December 19, 2008

Biz Noel ve Yeni Yil Tatiline Giriyoruz...

Tam 18 gun...Dun okulda Noel sovu vardi...Alp'in ögretmenine gecen hafta ödev dosyasi gelmedi dedim...O da ödev yoktu, bugun de yok, yani tatil boyunca hic birsey yapmak zorunda degiller dedi, gözleri parlayarak...Ödevleri cok kolay, olsa da fark etmezdi...Evde boya badana isi cok yogun devam ediyor...Yarin kuzin geliyor. Aksama kucuk eltilere hediye degistirmeye davetliyiz. Kucuk bir noel partisi yapilacak...Simdiden belki yazamazsam diye, herkesin yeni yilini kutluyorum, kutlayanlarin Noel bayramini da...

Friday, December 12, 2008

Alp ve Ege'nin Odasini Yeniden Düzme

calismalari yaparken nette yeni bloglara rastladim. Noel ve yeni yil tatili icin TR den cok sevdigim kuzinim geliyor...O bahaneyle ne zamandir yenilenmesi gereken cocuk odasini acilen yeniden boyaalti kagitlayip, badanalamaya karar verdik...Yine tembellik yapmazsam eski-yeni fotograflarla blogda paylasmaya calisirim...Sevgili Zeynep, nicin eskisi gibi Isvec geleneklerini blogda paylasmadigimi soruyor...Cunku evde cocuklarla birlikteyken aliskanlik olarak bilgisayarin basina asla oturmuyorum, onlar uyuduktan sonrada TVde (kanal+) film kanallarinda iyi filimler bulup, eski-yeni, hatta önceden gördugum filimleri baska gözle, seyrediyorum...

Bugun Alp'in okulunda Lucia kutlamasi vardi...Noel Baba kiyafetleri ile sarki söylediler...Ögrencilerin yaptigi Lucia cörekleri yiyip, kahve ictik...Birazdan is yerinde de (bir arkadas evinde yapip getirmis) ayni cöreklerden yiyecegiz...Yazdan beri korudugum kiloya en az 3 kilo eklenecek kesin bu önumuzdeki Noel tatilinde...

Thursday, December 11, 2008

Memleketten Bogaz Manzarasi

Guneri Civaoglu'nun yazisindaki fotografi görunce koca bir hiiii cektim. Buradan bakabilirsiniz...Ben bu bayramdan nefret ediyorum...Hem de bir etobur olarak...Ustelik cocuklugum kurbanliklarin kinalanmasi, bicaklarin bilenmesi, bahceye cukur acilmasi, kesecek kasap ayarlanmasi (ne dedem ne de 3 oglu asla kesemezlerdi), dagitilmasi, yenilmesi, gunlerce balkonda kazan buyuklugunde tencerede saklanan iskembe corbasini, her aksam rakisina meze yapan babama annemin homurdanmalariyla, gectigi halde...

Wednesday, December 10, 2008

Isvec'ten Haber Örnegi!

"19 yasinda, kucuk yasta biriyle cinsel iliskiye girdigi icin suclu bulundu."Baslik bu...Haberde kim kiz, kim erkek o bile yazmiyor..Basharfler, gözleri bantli resimler asla olmaz zaten...

Kiz 14, oglan nerdeyse 18'ine yakinmis, dava konusu sevistiklerinde...Iceriginden cikardim kimin kiz kimin oglan oldugunu...Otobus duraginda tesadufen tanismislar...Oglan'in evinde bulusmaya baslamislar...Hakim, Isvec'te 15 yasindan kucuklerle iliskiye girmek yasak, bilmiyor musun demis...O da benim geldigim ulkede kizlara yasini sormayiz; hic aklima gelmedi yasini sormak; ustelik benim annem 14 yasinda evlendi diye, kendini savunmus...

Su anda 19 yasinda olan gencin kesinlesmis cezasi 70 gun sosyal bir görevde calismak ya da 2 ay hapis yatmak...Tecavuz yok, zorlama yok, sikayet yok, ama 15 yerine 14 yasindakiyle sevismis olmak var! Suc!!!Biz batinin böylesi ahlaksizliklarini alsaydik keske!!!

Monday, December 1, 2008

Dersimiz Mantik

Alp ve Ege bilgisayar oyunlarini Persembe ve C.tesi gunleri oynayabiliyorlar...Tabiki bu kural yok arkadas geldiydi, yok evde yalnizdim, yok bilmem nelerle bozulmuyor degil...

C.tesi Alp yuzme grubunu degistirdi. Yuzme ögretmeni bu Pazar hemen baslasin dedi...

Ege tam bir b.sayar oyunu tutkunu...Hic firsati kacirir mi? Buyuk bir ciddiyetle geldi:

-Biliyor musunuz, aslinda bugun oyun gunumuz! Oyun gunu ve yuzme gunumuz ayni, bugun yuzme gunu olduguna göre oyun da oynamaliyiz!

-Hayir olmaz, bugun Pazar oyun gunu C.tesiydi...

Neyseki israr etmedi...Sadece sansini denedi...

Alp'e gelince, tam bir saat boyunca surekli yuzdu, ama cok sevdi grubunu...

Thursday, November 27, 2008

Kim Kimin Istedigine Karar Vermeli?

Dun Alp birazcik hasta gibi oldugu icin evdeydik. Sabah sabah EuroSport'ta komik ya da tehlikeli olan spor göruntuleri vardi. Kahkaha ata ata seyrederken, motor kross basladi, ben hemen ekledim:

- Ben cocuklarimin böyle sporlari yapmasini asla istemem...

Daha m'yi bitirmeden Ege, son derece ciddi agzima lafi yapistirdi:

- Biz istiyorsak, biz karar veririz, sen degil! dedi yuzume ciddi ciddi bakarak...

Hayyydaaa guler misin aglar misin, daha 5 yasinda veletten aldigim yanita bak dedim, icimden...

Wednesday, November 19, 2008

Kic göstermek ayipsa!

Alp ve Ege ne zaman simariklik yapsalar, bana ya da birbirlerine dönup kiclarini salliyorlar...Oglum yapma-etme, bu TR de kufur sayilir, dediysem vazgeciremedim ve sonunda bu aksam:

- Arsenal'li bir Ingilizi, Istanbul'da kötu bir Turk böyle yaptigi icin öldurdu, deyince Ege hemen panikleyip:

- Ayakkabimizi nasil bagliyacagiz o zaman?

Alp de ciddi ciddi özenle yere oturdu ve ayakkabi baglama denemesi yapti ve:

- Iste böyle baglamaliyiz! dedi

Ben de kahkayi bastim tabiki...

Sunday, November 16, 2008

Tanri nerde yasiyor?

P-O dun Ege'yle aralarinda gecen konusmayi aktardi...

Ege: Tanri nerde yasiyor, evi neresi?

P-O: Kimse nerde yasadigini, evinin neresi oldugunu bilmiyor!

Ege: Bence Tanrinin arkadasi biliyordur...

P-O: Nasil?

Ege: Benim arkadasim Roky benim evimi biliyor, ben de Roky'nin evini biliyorsam, Tanrinin arkadasi da onun evini biliyordur!

Monday, November 10, 2008

WASHINGTON,DC


NY'den DC'ye gelip, yeri kendisi öncekinden cok daha uygun bir otele kapagi atinca, herkes ohh deyip derin bir nefes aldi.... Yollar arada bir buyuk bas gecisleri icin kapaniyordu, ne de olsa baskent...


Konu mankeni Kanada'dan hafta sonunda beni görmek icin atlayip gelen cok sevgili kizkardesim...
Toplu anit mezarlari gezerken bu asili uyari kardesimi ve beni cok guldurdu...



Binalar cok heybetli, ama birbirinin hep benzeriydi; Capitol...


Kisaca yemekler daha guzel, servis daha kaliteli ve cok daha ucuzdu NY'yle karsilastirildiginda, ustelik gezip-görmek icin ulasim cok kolay, cocuklu yeni dunyayi görup gezmek isteyenlere de önerilir...








Monday, November 3, 2008

NEW YORK, NEWWW YOOORRKKK


Central Park, her filimde görunur ya, bu kadar reklam ve ayrintili bilgi sonrasinda betonlarin arasinda tek olunca bu kadar degerli oluyor demek ki diye dusundum...


Bu kiz arabadaki adamin sorusunu yanitladiktan sonra yoluna devam etti. Ne zaman haritayi acsak göcmeninden, Amerikanina herkes inanilmaz yardim severdi, nereyi ariyorsunuz, otobusu önermeyiz, metroya binin diye misafirperverliklerini gösteriyordu...


Ayyayisin biri degil, kadin ve cocuk gördum bu esyalarin arasinda, ama onlar görmeden cektim; evsizlerin hali!




Burayi herkes biliyordur, Manhattan'in en turistik yeri, arkadasin biri telefon da kocasinin sesini duyamadigi icin yakindi!



Bu ve benzeri 20 kusur bina New York'da yerlesik Isvecli mimar rehberimiz tarafindan 1 gunde gezdirilip, ayrintili incelenirken, havaya paralel dönup bakmaktan boyunlarimiz agridi!





Celsea Gida Carsisi'ni Isvec'te bir yemek dergisi önerisi ile bulduk. Gida carsisindan cok bana sanat galerisini animsatti, ama cok hizli dolastik, önerilir!






Sirketimizin egitim gezisi oldugunun ispati! Laf aramizda mavi gömlekli rehberimizin ev kirasi Manhattan'da 5.000._USD mis. Karisi da hukukcuymus. Bize kartini verdi baskalarina öneririz ya da bizi yine kaziklamasi icin!







Taksi diye bekleyip, Hummer Limusin cikip gelince, ben gec kalip icini cektim, herkes poket makinalari ile disaridan fotosunu cekti...Bizden önceki musterisinin bulasik kadehlerini elleye elleye, ucuz otobusumuze yetistikte Wahington DC ye yol aldik!








Sabah aksam kosturan buyuk sehir stresinin kaniti!








Thursday, October 23, 2008

Gittim, Gördüm, Geldim...

Postum yeni dunya ile ilgili degil, gelirken ucakta okudugum TR'in sözum ona en buyuk davasi 'Ergenekon'la ilgili...Bu dava Tr'nin simdiye kadar gelmis gecmis butun belalarini basimiza acanlara karsi acilmis davaymis...Saniklar kendilerini Kemalist diye adlandiran TR'nin fasistleriy-(Högerekstremist)mis (Höger-ekstremist: Iskandinavlarin fasist partilerine deniliyor)...Hizbullahi, PKK'yi bunlar destekleyip olusmasini saglamis. Tr'de 50'li li yillardan sonra halkin oy cogunluguyla kurulan hukumetlerini bunlar darbeleriyle yikmislar...H.Dink'i öldurmus, O.Pamuk-RTE 'i öldürme planlari varmis...Halkin cogunluguyla gelmis, su andakini de darbeleyeceklermis.Tam orta sayfanin iki yani da dolu, kocaman fotografta bol Türk bayrakli Cumhuriyetcilerin gösterilerinden biri vardi...

Sevgili Fulya bugunkü postunda Ergenekon davasindan bahsediyor en yakininin gözlemleriyle hem de...

Friday, October 10, 2008

Tanriyla pahali yakinlasmalar!

Demin TV'de gözume carpti, bir ünlü ogluna vaftiz töreninde Versage'den 40.000 USD lik giysi almis, neymis efendim tavsan kulakli kapsonu varmis! Hemen arkasindan Madonna tanri huzurunda 2.kere evlilik yeminlerini tekrarlarken kocaman Esterin E'si bir 200.000.-USD lik elmas kolye hediye almis kocasindan...Ester adinin Incil'deki önemi filan da vardi programda...

Tanriya yaklasmak isterken bu kadar savurganlik yapmak her dine mahsus olsa gerek, Ramazan örnegindeki gibi...

Ben bir hafta Newyork-Washington dolasip su finans dunyasinin derdi neymis ögrenmeye calisacagim ;-) TR den haberleri ise geldikten sonra artik yazarlarin arsivinden ögrenirim...

Saturday, October 4, 2008

Hirsizin Svenskasi!

Bugun cocuklarin yuzme okulu sonrasi ayakkabiya ayagimi sokamadim. Cocuklar yuzerken, disarda orman icinde kosmustum. Soyunma odasina, yari islak kilitlemeden dolaba astigim, Gore-Bike montumun cebinde biraktigim telefonum, ayakkabimin icine koyulmus...Önce erken ayrilan P-O'un isidir, montu nicin almis olabilir ki, ustunde polar montu var, hem hanimlar tarafina giremez ki diye, hizli hizli dusundum...Yahu montum montumuz (P-O'un cunku) nasil olur, filan derken anladimki yürutulmus. Demek idman yapmayi seven, 100-150 gram kadar agirliginda; yagmur, ruzgar gecirmeyen, nefes alan monta ihtiyac duyan biri tarafindan. Ustune bir bardak su icmek, bir de telefonu kimse almasin diye, kirli corabimi özenle cikarip telefonumu ayakkabimin icine sokarak sakladigi ve kirli corabimi tekrar yerine koydugu icin, tesekkur etmek kaldi...

Sabahin körunde arabada Isvec radyosunda 15 askerimizin teröristler tarafindan öldurulmesini duydugum icin, gelir gelmez gazetelere baktim: Bir isadami kucuk cocuklari ile birlikte kamp yaptigi yerde sellere kapilip ölmus. Her iki olaya da uzulmekten bugunku benim hirsizi ve TR'nin arsiz-hirsizlarini bosverdim...Askerlerin ölumleri icin söylenecek söz bulamiyorum...Cözum bulmayanlar utanir umarim...

Wednesday, October 1, 2008

Ampulcugiller!

Isvec'in su andaki merkez sag koalisyonunu olusturan hukumet yeni secildiginde 2 yeni bakani hemen istifa etmek zorunda kalmisti. 1. bakanin ayrilis nedeni: Evinde cok önceden sigortasiz cocuk bakicisi calistirmasi; 2. bakan da birzamanlar devlet Tv si vergilerini ödememis...

TR'de su andaki hukumette varmidir acaba Isvec'in ayrilan 2 bakani kadar bile yolsuzluk yapmamis olani...Eminim cogunun hala daha temizlikcileri sigortasiz bildigimiz gundelikcilerdir...

Basliktaki konuyu da buradan buyrun!

Tuesday, September 16, 2008

Keriz Feneri ve Yine Zülfü Livaneli'den

Keriz Feneri'ni duyup, reklamini ve linkini cok unlu yemek blogu Portakal Agaci'nda gördugumde dinci cakallarla baglantilari oldugunu ben cakmistim...Gecen sene kara para aklama haberlerinin ardindan, unlu blog bu reklami hemen alabora edip yerine bir baska keriz dernegi yerlestirivermisti, eee musluman kardeslerine yardim etmek icin sabirsizlanan kerizleri bekletmek olmazdi...Cok merak edenler benim gibi gidip baksin, yardim kimlere gidiyor diye...Her satirda islam, musluman dolu bir dernek, yenisi IHH...Demek ki yardimi hak etmek icin önce sapina kadar musluman, sonra fakir, fukara ve yardima muhtac olacaksin...Eger fakir, fukara ve yardima muhtac insan olup, gavur ya da budist olursan nah sana yardim...Sürüm sürüm sürün! Nasil olsa ötede de yanacaksin! Keriz derneklerinin ana felsefesi bu: Sadece ve sadece muslumandan muslumana yardim...

Zülfü Livaneli'de bugün yazmis... Özetle veren memnun, yiyen memnun...

Ayrica sayin Livaneli'nin otobiyografisini hala okumayanlara (Sevdalim Hayat) cok gec kalmamalarini öneririm...Bazen kahkaha bazen gözyaslari icinde, tam bir yakin tarih kitabiydi, cabucak bitiriverdim, simdi ayni tatta baska kitaplari özluyorum kendi ana dilimde...

Wednesday, September 10, 2008

Yildiz Savaslari Muzesi'ne Gezi

Bizden yaklasik 100 km uzakta Ö-vik'de gecici Yildiz Savaslari figurlerinin sergilendigi muzeye gittik hafta sonu. Genclik yillarini gecirdigi sehri gezdirmek istedi Anna bana. Biz gruptan ayrildik ve kisitli zamanda sehri birlikte turladik...
Ilk önce kayakla yuksek atlama pistine ciktik. Bazi sporcular idman yapiyorlardi. Ben hep riskli bulurdum bu sporu, halbuki atlama pisti hicte öyle urkutucu degildi. Sporcular yerden 2-3 metre kadar yukselerek uzun atliyorlarmis. Pist hamile bir kadinin karni gibiydi...
Basari kari bekleyerek gelmiyor, yazin bile islatilmis hali pistte idmandaydilar...
Pazar gunu kapali, sehrin unlu butiklerinin oldugu parke tasli cadde bana artik Tr de rastlamadigim eski sokaklari animsatti...
2 saatte muze ziyaretleri sona eren koca ve cocuklarimiza geri dönduk. Muze önundeki oyun parkina dogru dördude dörtnala kosuyorlardi... Biz erken dönmek zorundaydik, cunku komsumuz Roky'nin dogum gunu partisinin sonuna, sonra da pazar gunu tenisimize yetisecektik...

Monday, September 1, 2008

Karetta Karetta, Muren, Vatoz Ve Daha Neler Neler...

3. Bölüm

Teknik sorunlar cözulemediginden fotograflar sinirli kaldi...Elmas Kizlarla kisa sohbetler söyleydi hep:

-Bugun bizim baliga kadar yuzúp dönecegim, misafirim var karsilamam lazim;

-Kaplumbagayi görduk baliklar saldirmis, gidin isinize pis baliklar diye,Selin kovaladi onlari;

-O kocaman minareleri is ustunde yakaladik dun, bakalim ayni yerlerindeler mi, paletleri takip yuzelim (daha úzaktalar cunku);

-Bugun paletli yuzelim, su direkleri gözuken tekne filanca ünlünunmus ziyaret ederiz bahaneyle...

-Falanca falanca falancanin eski Sovyet kökenli ulkelerden gelen yatili hizmetcileri hep birlikte islerini birakip Kibris'a calismaya gitmisler, dun arkadisimin tum islerini biz yaptik (Protez bacakli, hakikaten yardimcisiz yasayamayacak kosulda), o yuzden cok yorgunum...

En son konu haric bizim tum sohbetler denizdeki yaratiklar ve deniz sevgisi ustune bilgi alisverisi seklindeydi...En az bilen aralarinda ben olunca, bilgiyi alan ben veren Elmas Kizlar oldu...




2. Bölum
Bu fotografi P-O koyun disina cikip, her gun aksatmadigi, 15-20 km kostugu sabah idmani sirasinda cekmis...


Alp'in civileme dalisi...
Datca'ya gelir gelmez dostlarimizi ziyarette gecikmedik...
Alp ve kuzeni Beyza cok cekismeli satranc macinda...

Alp ve dayisi su alti fotofraf makinasina poz verirlerken...Tatilin ortasinda da bozuldu makina...

...

1. Bölum


Geleli bir haftayi gecti. Ben hala 'elmas kizlar yuzme grubu'mla yukaridaki deniz yaratiklari ile danstayim...Elmas kizlarin ortalama yasini kestiremiyorum. Tabiki hanimlara yas sorulmaz. Sormadim. Ama Sadzer, Tipi, Elcin ve Ayhan'in 30-40 yaslarinda cocuklari, Esin'in 2 universite bitirmis torunu var. Ortalama 65-70 lerde diye tahmin ediyorum...Ama görunuste hele denizin icinde siz onlari kizlari ya da torunlarindan ayiramazsiniz...Gecen yil bu gruba hayran kalmistim. Hergun duzenli olarak denize snorkellerini, maskelerini, paletlerini takip giriyor ve son derece tempolu kulacla 1 saat yuzup cikiyorlardi...Bu yil Alp benimle yuzmek istemedi. Ben de yalniz kayaliklara gitmeye tirsdim ve elmas kizlar grubunun 'hadi bizimle gel' davetine sevindirik oldum...Böylece benim yuzme seanslari denizde keyif yapma yerine, denizde ciddi idmana dönustu ve tatilde en cok da bundan keyif aldim...

Simdilik ise dönuyorum, tatil fotografi ve baska ayrintilarla dönecegim...

Monday, August 25, 2008

TR'deki Tatilden Dönduk...

Inanilmaz guzel ve yogun bir 7 haftalik tatilden dönduk...Ayrintilari ilk firsatta yazacagim söz...Isyerinde beni bekleyen islerin basindan iki satir birsey yazmak istedim...Cok degerli, sevgili Sadzer'in eve dönmeden önce bana hediyesi olan, cok degerli sanat adami Zulfu Livaneli'nin otobiyografik kitabini bitirmek uzereyim, herkese öneriyorum. Ismail Cem'in Can Dundar tarafindan yazilmis biyografisi gibi, cok begendim...Ama Sayin Livaneli bugun ne demis, bir okuyun buradan lutfen!

Wednesday, July 2, 2008

Tuesday, July 1, 2008

Neler Oluyor Memlekette!!!

Islerim cok yogun hem evde, hem iste. Yolculuk hazirliklari, uzun tatil yapacagimiz icin isyerinde toptan yaptigim isler, bir yandanda memlekette olup biteni okuma telasi...Sabah ilk okudugum yazari sizlerle paylasayim...Bakarsiniz sira Ataturkcu bloglardadir...Gelmesem mi acaba TR'ye?

Wednesday, June 25, 2008

Okuma Önerisi!

Mac öncesi sinirlere iyi gelecek bir yazi yazmis Sevgili Mine Kirikkanat. Buradan buyrun okuyun lutfen..Ayrica isyerinde arkadaslar sordular, 'kazanip kazanamayacagimizi', tabiki ben de, 'belli olmaz' dedim...

Basarilar Ulusal Takim, kirmizilari giyin haaaa! Birakin o Turk - Islam rengi diye giydiginiz (halbuki benim en sevdigim renktir bu arada) turkuazi, ugursuz geldi bize...


Ek: 26.Haziran...Mac cok guzeldi...Isvecli sibikerker hep Turk takimini , Fatih Terim'i övdu...Ama sans melegi bu kez Almanya'dan yana idi...Sayin Melih Asik da ayni dusunduklerimi yazmis bugun...Tebrikler Ulusal Takim!

Sunday, June 22, 2008

Galna Turkar!!!

'Cilgin Turkler' diye en az 10 kez tekrarladi Isvecli spor sipikeri (Turgut Özakman'in kitabi Isvecceye mi cevrildi acaba, hic haberim yok)...O kadar sevindim ki anlatamam, tam bir muziceydi macin her dakikasi...Ustelik Isvec'in en önemli yaz ortasi festivali gununu kutladigimiz misafirlerimizle seyrettik. Bu arada itiraf etmeliyim ben ki hic futbol sevmem... Pardon 5 yil önce de sevmistim Kore'de oynanmisti hani...Sipiker Rustu icin, 5 yil önce Dunya'nin en iyi kalecisiydi dedi...Dunya-ahiret oynayanlarin hepsi kardesim olsunlar hepsi cok tatliydi, ne mutlu doguran analarina...

Melih Asik'in da asagida dedigi gibi: Turk bayragi asmak bile liberal bloglara konu arasinda laf sokusturma seklinde malzeme oluyordu...Halbuki burada herkes evine misafir gelse bayrak diker kapisina. Hem de sadece Isvec bayragi degil, Alman, Norvec, Ispanyol evin sahibinin köklerine göre...Halbuki hem Turkler bayrak asmali, hem de memleketimizi begenip yerlesen yabancilar...

Cek Cum-TR macindan önce Isvec Tv si Kurt kökenli ..... gazeteci, yazar Tr dogumlu diye anons ederek (Adini yazip buraya gugildan gelmelerini istemiyorum) Kurt milliyetcisi bir herifi davet etti. Herif basladi Terim-Pamuk (Pamuk burada cok sevildiginden) catismasindan TR karsiti söylemlere: "Turk milliyetcilerinin avukati dedi, Pamuk bile Terim'e" den girdi; 'Arsenal-G.S maci sonrasi Turkler "biz Avrupa'dan daha iyiyiz" dedilerdi'yi (Sanki diger ulkeler demiyor. Ispanya bile radyo'da yendigi Isvec icin: 'Iyisiniz ama biz sizden daha iyiyiz' dedi, dinledigim radyo kanalinda kackez tekrarlandi, haber programinda); Futbol'un Osmanli'dan beri degisik irklari TR de bir arada tutabilmek icin kullanildigini, devlet tarafindan öne cikarildigini (Futbol Turklestirdi Anadolu'yu herhalde, herif basimiza bir de sosyolog oldu.), sonra Cekleri destekleyecegini ilave etti. O kadar Kurt propogandasi olan program izledim ama ilk kez gercekten cok kizdim. Hem de herife degil Isvec TV'sine kizdim. Nicin bir spor turnuvasinda bile böyle heriflere firsat veriyorlar diye...Maci kazandigimizda adamin yuzunu görmek isterdim...

.
.
.
"Mucizeyiz biz...Alman radyo televizyonları, yarı final maçında Almanya’yı favori gösteriyormuş... Çekler ve Hırvatlar da öyle gösteriliyordu. Ama tersi oldu. Anlaşıldı ki, futbol tanrısı artık bizden yanadır... Takım gol yiyince Terim’in verdiği taktiği unutmakta, kendi bildiği gibi oynamakta ve aslan kesilmektedir. Ya tur ya ölüm ikilemine girdi mi çılgın Türkler mucizeler yaratmaktadır... Arda, Nihat, Hamit, Tuncay, Servet gibi oyuncularımız o zaman kendilerine gelmektedir. Artık inandık ki... Yenemeyeceğimiz ülke yoktur...Olup bitenler bırakın şansı, mucize sınırlarını da aştı... Ama sonuçtan memnunuz.. Fakir millet sevindi... Son yıllarda hep aşağılandığı ve ezildiği için alınan sonuçlar karşısında bir öfke ve sevinç patlaması yaşıyor. Ezilmeye katlanamadığının da bir ifadesi bu... Aynı zamanda Türk bayrağını göğsüne takıp “Türkiye” diye bağırmanın da mutluluğunu duyuyor... Son yıllarda malumunuz “Türküm” demek neredeyse ırkçılık sayılır olmuştu... Ülkenin başbakanı bile “Türküm” demiyordu... Başarılı sonuçlar ortak sıfatımızla buluşmamızı da sağladı denebilir... (Biz Türk sözcüğünün bir ırkı değil, bu ülkenin tüm vatandaşlarını temsil ettiğine inananlardanız...)Neticede... İyi geldi bu mucize... Tabii çalışmadan kazanma hevesimizi körükleyebilir ama... Şimdilik iyi!"
MA...
.
.
.
Dibe Not: Simdi P-O nun uyarisi ile teletekste okudum: Isvec Atletizm Fed.Baskani Istanbul'daki Avrupa Sampiyonasi'nda skandal diye yaziyordu. Yuregim agzima geldi, yine bir Iskandinava tecavuz mu edildi diye...Okuyunca ferahladim. Bizimkiler basta Sureyya Ayhan gibi kendi sporcularinin namus ve ask hayatini gözlemekten dijital göstergeleri , ölcumleri filan standarda göre yapamamislar. "Bizdeki genclik musabakalari bile bundan daha kalitelidir"diyor Isvecli baskan...

Friday, June 13, 2008

Ataturk'u Sevememek!

Kizi yaka paca tutmus, tasiyorlar...Beyoglu savcisi suc bildirisinde bulunmus...Yorumculardan biri "pektabiki cezasini ceksin" diyor (Hos bu yorumu yapanin ben Ataturk'u sevdigine de supheliyim)...

Ben gercek bir Ataturk hayrani ve bir Ataturkcu olarak cok uzuldum kadinin haline...Cunku o milyonlarin söyleyemedigini acikca ifade etme cesaretinde bulunmus...Hatta en son o milyonlar, Ataturk'u sevmeyenler, en basimiza oturup bizi, pardon yandaslarini refaha erdirmekle mesguller...

Ulkemde olan hersey bana duzenlenmis bir tiyatro sahnesi gibi geliyor...Sonu umarim acikli bitmez!

Monday, June 2, 2008

Brannboll (Yakartop) turnuvasindan!!!

Fotograflar:
Besikten, yaslisina herkesin en azindan bir ara görmek istedigi turnuva meydani...
Iskandinav herifler...
Iskandinav hatunlar...
Kayak pisti cok uzakta gözuken...


P-O sabah cok erken bisikletle gitti. Biz kahvaltidan sonra Alp'in gelecek hafta olan dogumgunu hediyesi Lego Star Wars'u almak icin arabayla oyuncakciya gittik. Orada dondurma yenilip nefeslenildikten sonra, yakin mesafede olan, sehrimizin kisin kayak merkezi, baharda yakartop, yazinda firizbigolf oynanan cayir cimen meydanina geldik. Ilk uygun yere arabayi park edip, 100-200 metre kadar yuruyerek renkli yakartop turnuvasindan fotograflar almaya calistim. Cocuklar ilk metrede basladilar herzamanki gibi: "Eve gidelim, eve gidelim", demeye.
Bazen makinayi kaldirmadan bastim deklansöre...

Fotograflarda bizimkilerin grubu yok. Onlari göremedik bile, o yuzden yanindan gectigimiz renkli gruplarin fotograflarini cekmekle yetindim...
Fantomlar unlu bir grup; yari finale cikabilmisler...

Bizimkiler yenildi. Davet sirasi bizdeydi. Aksam grubun bir kismi kendi yemegi ve ickisiyle, coluklu cocuklu bizim eve geldiler. Ben de ayrica eve alisveris ederek döndukten sonra, ortaya: börek, yesil salata , bulgur ve susuz cacik yapmistim. Yemekten sonra da kahvenin yanina limeli pay ve vanilyali krema ikram ettim. Yenildi, icildi. 9 buyuk, gece yarisina kadar yakartop muhabbeti, 6 cocuk asagi yukari, iceri disari kosturarak eglendi...Herkesin keyfi yerindeydi...


Sofrada olmayan 2 kucuk oyun tutkunu, neyseki yemeklerini daha önce yedikten sonra, oyunlarinin basina döndulerdi...Ortadaki bos bira sisesi tabiki babalardan birine ait...

Monday, May 26, 2008

Biraz renklenelim!


Hafta sonu yakartop idmanindaydik. Mayis sonu turnuva var ve P-O larin takimi cok iddiali...
Havalar hala tam sicak degil, ama sanirim hafta sonu isinacak ve renkli fotograflar cekmeye calisacagim. Blog cok renksiz olmaya basladi...

Alp' in tenis raketi, ustteki Ege'ninki (benim ABD'de raketbol oynadigim zamanlar edindigim raket).. Ne de olsa fotograftaki sopayla topa vurmak zor olunca, bizimkiler raketlerini ellerini aldilar, hem top yakaladilar, hem de buyuklerle karsi takim topu firlatip yakalayana kadar zorunlu kosulmasi gereken mesafeyi katettiler...





Gecen hafta arka verandamizin tahtalarini basincli suyla yikayip, cilalamisti P-O...Yaza hazirlik yapilan tek bakim o oldu evimizde...Dun ben evin kitapligini temizleyip yerini degistirdim. Hedef cocuklarin odasini duzenlemek. Hala karar veremedik odalarini ayirma konusunda...

Friday, May 23, 2008

Gore-tex ceket' in fermuari?

Isvec'te cok yaygin bir deyimdir: Kötu hava yok, kötu giysi vardir, ya da kisaca: kötu olan hava degil, giysinizdir! Tekstil artik cok gelisti, yillar öncesinin hantal Gore-Tex ceketleri artik fribeginize sigacak kadar kuculdu...P-O'nun iki sene önce aldigi paclite özellikli ceketinin fermuari bozuldu. Asil ureticiye e-posta ile sordum, nasil yardimci olursunuz, hala yepyeni ama fermuari bozuk, diye...Aldiginiz magazaya göturun, dediler. Onlarda, önce su deterjani satin alip yikayin (200 SEK), sonra biz terzide diktirtip presletiyoruz, dediler (500SEK). Bu nasil cebe sigan ceketmis yenisini alin diye, öneriyorsaniz, burada fiyatlari 2000-5000 sek (1 sek = 0,2 ytl yaklasik) arasinda, elimiz mahkum 700 SEK'e fermuar degistirecegiz.

Thursday, May 22, 2008

Avrasvizyon!

39 ulke katiliyormus. Yugoslavya, Rusya, Cekoslavakya bolunup, hep birlikte nerdeyse 30 ulke olusunca, dogrudur...Dun yarifinale göz attim, TR'yi oylarken yanlislikla Ukrayna'ya bastim, o yuzden birkez daha oylamak zorunda kaldim. Finalistler belirlenirken Isvec'li sibiker, son 3 icin tahmin yaparken Turkiye'yi de farketti "TR'de var daha" deyince, cok hosuma gitti...Olasiligi yok gibiydi finale gelmemesi icin...Fakat bizim grubun kazandiklarindaki tepkisi digerlerine göre pek farkliydi...Pek bir ciddiydiler, herkes havalara hoplarken bunlar kazik gibi baktilar kameraya, mutlaka kafilede hoslarina gitmeyen birseyler oldu, ya da Erovizyonu sevmediler...Artik bu Erovizyon'un adini degistirip Avrasyavizyon ya da Avrasvizyon yapsalar iyi olur. Ulkelerin nerdeyse 1/3'u Asya'dan...

Not: Parcalarini sevmeseydim, benden sadece Tr diye oy alamazlardi...Iyiydiler, umarim finalde de basarili olurlar...

Wednesday, May 21, 2008

Tuesday, May 20, 2008

Sobe: Kitap ve Ben

Ayca'dan bir sobe: dogru anladigim kadariyla okuma ve kitapla olan ilk ve sonraki munasebetlerim (Arapca konusma modasina uyalim, uyduralim!)...

Ilk ise basladigim gun seksiyon (Birim) mudurumuz beni odasina cagirmis sohbet etmisti: Onun "Bir insan bir kitap demektir" sözu hep aklimdadir. Benim cikardigim anlam: "Bir insan tani, bir kitap okumus kadar ol!".

Neyse yukaridaki paragrafi hep blogumda yazmak istemistim, bu konuya uygun dustu, deger verdigim bir insani da anmis oldum...

Cocukken aman ne severdim ne severdim okumayi...Herhalde evimize hergun bile olmasa carsiya gidilip alinan (yazmaya da utaniyorum ama rahmetli dedem Tercuman okurdu, sirf Cumhuriyet okuyan tam bir statukocu abisine inatti sanirim, biri CHP li biri AP li idi.) gunluk gazete disinda, "Halk Ansiklopedisi" diye kolay okunan 8 ciltlik kitaplar (didik didik etmistim)ve dini kitaplar disinda kitapligimizda birsey olmayinca, (diger kitaplarda benden 5 yas buyuk ablamin denetiminde ve aslan bacakli buronun cekmecesinde olunca) yolda sokakta yazili buldugum herseyi okuyordum...Hatta bu acgözlulukle ben de konu komsunun (Politik: Ana, Ve celige su verildi, animsadiklarim), kuzenlerimin (Tommiks, Teksas, Red Kit, Kemalettin Tugcu serileri, Jule Verne(Umarim dogru heceleme))evlerindeki her kitabi ödunc alir ya da gelip gittikce, annemin kizdigi cep fotolari bile gizli sakli okurdum... Annemin kitap eksikligini herhalde yukarida bahsettigim gibi insanlarla kapadigi bir aliskanlikla habire gittigi-onlarin da bize geldigi diz örtulu kisa etekli hanim oturmalarinda (70li yillar)ve benimde yaninda oldugum zamanlarda, ustelik salonlarinda kitap göremedigim evlerde "Kitabiniz var mi " diye sordugumu hep animsiyorum...Anneme alisverise giderken "bana kitap al" diye tembihledigimi, Ayca gibi ben de Aysegul serilerini yasitim kuzenimle degis tokus edip, okuyup, sahneye koydugumuzu bile bilirim...

En verimli kitap okuma yillarim is hayatimin 2. yilindan sonrasina rastlar...Önceki yillarda okudugum kitaplar okul, ögrencilik (Alman Dili sayesinde) ve meslek yasantilarima (Bankacilik, Kambiyo ve Ekonomi ögren:mars mars!!!)paralel kitaplardi...Haksizlik olmasin bu sayede George Orwell, Kafka gibi dehalari okumuslugum da bu yillara rastlar...Sonraki yillarda Milan Kundera, Boris Vian (Yaban'di sanirm), Albert Camus'un (Yabanci)meshur kitaplarini okuyup hizimi alamayip yayinlanmis neleri varsa diger kitaplarini da almis, okumus ve ayni tadi her kitapta bulamamisligim da vardir...Feministlerin, gezginlerin, davranis bilimcilerin kitaplarina da dönem dönem duskunluk göstermis, fotografa ilgimle birlikte fazlaca gezmeye baslayinca kitaba ayirdigim zamanin azaldigini itiraf etmeliyim... Cocuklardan sonra da sadece onlar uyuduktan sonra yatakta uyku hapi niyetine kitap okuyor hale gelmis bulunuyorum...

Artik kitap degil internet okuyorum diyebilirim , TR ziyaretimde bu duzen tersine dönuyor o da sadece 7 hafta :(...

Sunday, May 18, 2008

19 Mayis 1919

Genclik ve Spor Bayraminiz kutlu olsun...
Su yazidan da Ataturk'un ailesi ile ilgili ayrintilar ve kim elitist kim halk cocugu ögrenebilirsiniz...

Thursday, May 15, 2008

Ilk Yalan!

Alp okul dönusu dun komsunun kizlari ile kapinin önunde uzun sure oynadi. Bir ara Ege ve ben markete giderken konustuk:

- Usumedin mi? Öbur kiz kim? ben tanimiyorum...

- Tova, Maya'nin okul arkadasi, 8 yasinda yakinda 9 yasinda olacak...

- Senden 2 yas buyuk demekki senin 7. dogum gunun..

- Ben 8. dedim...

- Ama Maya biliyor senin yasini...

- O duymadi ki!

Eve geldigimizde dagilmislardi. Alp cisini uzun sure tutunca tuvalete zor yetismis, islananlari gösterdi yikamam icin...

Wednesday, May 14, 2008

Kanal Turk neden karsidakilere satildi?

Bir arkadasim uyardi: köse yazilari tam kopya edildiginde basimi agritabilirmis. O yuzden ne olur ne olmaz diye, ben de Radikal'den Haluk Sahin'in basliktaki konulu yazisina link veriyorum, usenmeyip tiklayip okuyun lutfen! :)))...

Tuesday, May 6, 2008

Sobe: 3 Kadin Idol!

Goddess Artemis sobelemis ve benim kadin idollerimi sormus:

Benim cok begendigim, bazen örnek aldigim o kadar cok kadin var ki, 3 le sinirlamam olanaksiz...Genelleme yaparsam feminist, humanist, sosyal demokrat, sosyalist, komunist, sanatci, emekci, basarili olmus, okuyamasa bile hicbir erkege muhtac olmadan kendi ayaklari uzerinde durabilmis tum kadinlar; cocuklugumda tanidigim Bartin, Inkumu'na sirtlarinda kufelerle, 200 metrelik sarp kayaliklardaki keci yolunu ayaklarinda naylon ayakkabilarla kat ederek, hergun sebze, meyva satmaya gelen, evinin gecimini kendisi sagladigi icin kocasinin arkasinda kalmayi birak önune gecen köylu kadinlar; Isvec'in hem isyerinde calisan, hem evinin, bahcesinin isini kendisi yapan, kocasi temizlik sirketinden yardim istediginde bile 'tamam ben yaparim, o parayi baska yerde harcayalim', diyen caliskan kadinlari; 60 yasinin uzerinde 5 km ye bana misin demeden kosabilen ve bana da 'senin neyin eksik hadi kosmaya basla' dedirten kadinlari ve yine Isvec'in erkeklerle aralarinda kalmis birazcik maas farkini kapatabilmek icin cirpinan kadinlari benim icin idoldur...

Dunyaca unlu cocuk kitabi yazari Astrid Lindgren , cok eskiden feminist yazilar yazdigindan beri her yazisina bayildigim yanda linki olan Mine Kirikkanat ve 10 elinde 10 marifet sanatci, yazar sanal arkadasim Elif Savas Felsen...

Thursday, April 24, 2008

Yok aslinda birbirlerinden farki!

Isvec'in devlet TV'sinde Mormon'larin cok evliliklerini konu alan Big Love gösteriliyor...Burada tarikat denilince akla hep Yehova ve Mormon'lar geliyor. Hatta P-O'un en iyi arkadaslarinin, babadan can en kucuk amcalarinin bu tarikatta oldugunu duymustum. Mormon da ne diye, sordugumda: Isyerinin tumu ayni tarikata uye ve icki icmedikleriydi. Yehova komsumuz da kilise vergisi bizim duydugumuz gelirlerinin %10'u nu, 'biz degil mormonlar öyle yuksek veriyor' diye, yanitlamisti...Bahsettigim diziyi daha önce TV'de rastlamistim ama tamamini seyretmedigim icin Mormonlarla ilgili oldugunu anlamamistim. Son gunlerde tum dunya medyasi Texas'daki olaylarla bunlarin pisliklerini ortaya cikardi zaten...

Hiristiyanlik daha eski olduguna göre, 'Islamiyet cokesliligi, cocuk denilecek yastaki kizlarla evliligi bile kopya mi etmis' diye, dusunmeden edemedim. Neyseki sayi 4 de kalip, kadinlara daha az haksizlik edilmis!

Ustteki resim buradan...Bugunun TR örnegine de suradan ulasabilirsiniz...

Tuesday, April 22, 2008

Yine Mine Kirikkanat'tan

Sex and the society
İyi ki Türk basını var da, Fransa’daki “toplum” haberlerinin üstü kapalı geçilen kök gerçeğini öğrenebiliyoruz!Fransız basını, olayı “Kültür Bakanlığı’nın üst düzey bir memuru, özel televizyon kanalı TF1’in uluslararası müdürü Patrick Binet’nin evinde ölü bulundu. Maktulün tecavüz hapı olarak bilinen sentetik uyuşturucu GHB aldığı belirlendi,” diye vermişti. Arif olan anlardı, tabii. Ama bizdeki ariflere mi, tariflere mi pek güvenmeyen Türk basını, cinsel içeriğini bastıra bastıra olayın adını koydu: Medya patronunun gay seks partisi ölümle bitmişti... Ben Türk basınındaki şeffaflıktan yanayım. Dört ağbi bir evde buluşmuş ve biri aşırı dozda tecavüz hapı almaktan cızlamı çektiyse, olay mahalli elbette gay seks partisidir. Ancak Vatan’da da yer alan habere gösterilen okur ilgisine ve yorumlarına çok şaşırdım: Biri, “İnsanda Allah korkusu olmazsa,” diye köpürtüyor, diğeri “Bütün sapıklar dünyaya bunlardan yayılıyor,” diye çitiliyor, öteki “İşte Batı’nın bize ithal etmek istediği, AB’ye girmek için çabaladığımız kültür,” diye duruluyor, beriki, “Pompei ve Lut kavimleri de bu ahlaksızlıklardan batmıştı,” diye kuruluyordu. Sanırsınız ki Türkiye’de gay yok, olanlar herhalde Batı’dan ithal, Allah korkusu varsa seks yok, uyuşturucu yok, seks âleminde ölen yok... Seks ya da uyuşturucudan ölen varsa, onlarda da Allah korkusu yok, sanki.Oysa gerçek bu değil. Her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de eşcinseller, aralarında da benim çok sevdiğim arkadaşlarım var. Ne en zararlı, ne de en ahlaksız nüfusu oluşturuyorlar. Tam tersine; çoğu, heteroseksüel çoğunluktan daha düzgün, daha mert insanlar, bu bir.İkincisi, Türkiye’de uyuşturucu ve seks içerikli suçlardan gazete sayfalarına düşen ünlü ünsüz kişiler arasında, ister homoseksüel olsun ister heteroseksüel, tek bir örnek yoktur ki ateist olsun...Tam tersine, halen hapishaneleri dolduranların istisnasız hepsi Allah’a sığınır, mahkemede bile suçsuzluklarına Allah’ı şahit gösterir, kendilerini “haksız” yere mahkûm edenleri Allah’a havale ederler vb...
***Eğer tarih ibret olacaksa, Pompei ve Lut kavimlerinin ahlaksızlıktan battığından önce bilinmesi gerekir ki, Türkiye tarihinde Allah korkusu olmayan ateistler, ancak ve yalnız siyasal suçlardan mahkûm olmuşlardır. 85 yıllık Cumhuriyet döneminde, seks, uyuşturucu gibi suçlardan hüküm giymiş tek bir ateiste rastlayamazsınız. Hatta “adi suç” tan mahkûm bir ateist bulamazsınız. Çünkü ateizm, çok ciddi bir kültür disiplinidir.


Okumak, düşünmek ve ne cennet ödülü ne cehennem cezası, kısaca Allah korkusundan bağımsız var olmayı gerektirir. Bu varoluşu da dinsel değil, hümanist ahlaka, yani insan saygısına dayandırır. Ödül vaadine ve ceza korkusuna değil.

Ateist ahlakı ateist olarak övdüğümü sananlara hemen açıklayayım: Ben ateist değilim. Sadece dinsizim. Dinlerden bağımsız evrensel bir Tanrı’ya inanıyor ve kendimi de, sizi de, her şeyi de onun parçası olarak algılıyorum. Başka bir deyişle, “En’el hak!” diyenlerdenim. Ama tanrı inancım, ateizmin ahlak sağlamlığına saygı duymamı engellemiyor. Üstelik, Allah korkusu yokluğunun suç ve suçlu oranlarını artırdığı görüşü sadece yanlış değil, koca bir yalan. Türk toplumu, Osmanlı’nın son dönemleri dahil hiç bugünkü kadar dindar olmamış, Allah korkusuyla hiç bu kadar tehdit edilmemiş, tarikatlar, tekkeler hiç böylesine yayılmamış, bunca bol camisi ve imamı olmamıştı. Ama Türk toplumunda suç ve suçlu oranında da böylesine bir patlama yaşanmadı; ahlaksızlık, namussuzluk, hırsızlık, gasp ve cinayet bugün olduğunca yaygınlaşmadı.Türkiye, Allah Allah naralarıyla soyuluyor, deşiliyor ve oyuluyor. Ama daha fazla Allah korkusu salmayı, bu sefahat, ahlaksızlık ve cürme hâlâ daha çare olarak gören varsa, Sünni şeriatın başkenti Riyad’taki hastanelerin çok özel servislerine bir göz atmalarını öneririm: Suudilerin, Sri Lanka, Endonezya, Bangladeş gibi yoksul ülkelerden getirttikleri, işkence ve tecavüz kurbanı çocuk yaşta köleler o servislerde “dikiliyor.” 2003 yılı istatistiklerinde Suudi Arabistan’da işkence gören ve tecavüze uğrayan yabancı işçi sayısı 7000’in üstündeydi. Bilmem ahlakın ne ve kimde olmadığını anlatabildim mi?

Dogu Perincek

Sevgili arkadasim Fulya epeydir yazmiyordu. O yuzden son yazilarini kacirmisim...

Dogu Perincek'in bir yazisini postalamis. Ona da link vermem farz...

"Tekirdağ'dan Türkiye'yi seyrediyorumTekirdağ 1 No.lu F Tipi Cezaevi'nden Türkiye'yi seyrediyorum. Türkiye bu çözülmeden, bu dağılmadan bir tek devrimle kurtulur.ÇOCUKLARINA EKMEK GÖTÜREMEYEN BABAAncak iki yavrusunun beynine kurşunu sıktıktan sonra kendi hayatına son veren işsiz babayı artık bir devrim bile kurtaramaz. Giden gitmiştir. Görevini yapmadan gitmiştir; yavrularına ekmek götürememiştir.İkincisi, Tayyip Erdoğan'ın yüklediği üçüncü çocuk görevini de yerine getiremeden gitmiştir. Birden ürperiyorum, ya üçüncü çocuğu da olsaydı, bir kurşun da onun kafasına sıkacaktı.BEYEFENDİ GAZETECİLERSeyrediyorum Türkiye'yi Tekirdağ 1 Nolu F tipi Cezaevi'nden.Yeni Şafak ve Milliyet gazetelerinin 3 hafta önceki tantanalı haberleri düşüyor aklıma: Türk subayları "Doğu Perinçek'in referansıyla" Barzani ve Talabani'ye 24 bin silah götürmüşler. Hem de 12 tır yükü. Ve 6 bini yine Türk subayları tarafından PKK'ya teslim edilmiş. Mehmetçiği vuran silahları, o Mehmetçiğin komutanları teslim ediyor PKK'ya!Kimlerdir bu haberi koca koca puntolarla manşetten veren Yeni Şafak gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni, haber müdürleri, sorumluları? Onlar adına da üzülmemek için gazetenin künyesine bakmıyorum. İsimlerini bilmemek daha iyi!Telefonla Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin'i arıyorum. Konuşmama fırsat vermiyor, mazeretini açıklıyor hemen, Milliyet'i o da uçakta okumuş. Dün İzmir'deymiş.Milliyet'in o psikolojik savaş haberini verdiği gün bütün yöneticiler mi İzmir'deydi acaba? Artık gazeteleri çıkaran sorumlular, kendi gazetelerini uçakta mı okuyorlar? Peki kimler yayınlıyor bu Fethullahçı Gladyo imalatlarını? Üç beş gün önce, bu kez Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde yine Milliyet'i açıyorum. Haber başlığı "Doğu Perinçek'i yakan ifade!" Altını okuyorum, Doğu Perinçek Çin ajanıymış, Rus ajanıymış!Gülüyorum, Sayın Sedat Ergin dostumuz yine İzmir'e gitti herhalde diyorum. Bu işin şakası! İzmir falan değil, Sedat Ergin öyle görülüyor ki Bilderberg'ten hiç dönmemiş! Veya dönmüş de vicdanını orada vestiyerde bırakmış.ÖRTÜYÜ KALDIRIYORUMBeyefendi gazetecidir, görünüşte pek terbiyelidir; severim de kendisini. Ama sistem terbiyelisine terbiyesizine bakmıyor; hepsine görevler yüklüyor. Sedat Ergin'lere şu görev; Fehmi Koru, İsmet Berkan, Emre Aköz'lere o görev! Mehmet Barlas da efendi adamdır. "Bu efendi görüntüleri, bu terbiyeli halleri neyi örtüyor" diye soruyorum kendi kendime. Örtüyü kaldırıyorum, altında bir vicdan kırıntısı, bir hakikat ve sadakat sığınağı, bir sorumluluk duygusu var mı diye bakıyorum. Gördüğüme üzülüyorum, göremediğime de... Hiç olmazsa Dostoyevski'nin "İnsancıklarını" bulsaydım. İnsan yetersiz olabilir, düşkün olabilir, gördüklerimiz başka bir şey! Bilmiyorlar mı onlar Doğu Perinçek'in İşçi Partisi Genel Başkanı olduğunu, başka örgütlerin emir ve disiplini altına alınamayacağını, Türkiye'deki devlet dâhil hiçbir devlete boyun eğmediğini ve eğmeyeceğini? Bilirler! Ancak bu çözülen Türkiye'de onlara yüklenen misyon, bilgi vermek değildir; bilgiyi kirletmektir; gerçekleri çiğnemektir; bu milleti ayakta tutan, birbirine bağlayan değerleri yıkmaktır.HARCANANLAR TARİHİNE GEÇENLER BAŞI DİK YAZARLARIMIZBir de Radikal Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan var. O, Sedat Ergin, Mehmet Barlas türünden değil; Fehmi Koru, Şamil Tayyar, Zihni Çakır, Perihan Mağden, Engin Ardıç, Emre Aköz türünden. Başka deyişle ön cepheye sürülen özel görevlilerden. Yazdığı "Ergenekon darbeler tarihi"ne bakınız, bütün darbeleri kendi gazeteciliğine vuruyor; ismini harcananlar tarihine yazdırıyor. Basınımızın kahramanları da var; başı dik gazetecilerimiz, hakikat aşkıyla yaşayanlar. Onlar, milletin ayağa kalkan vicdanıdır: Erol Manisalı'lar, Bekir Coşkun'lar, Melih Aşık'lar, Rıza Zelyut'lar, Rahmi Turan'lar, Hasan Pulur'lar, Mehmet Türker'ler, Emin Çölaşan'lar, Behiç Kılıçlar, daha niceleri ve gerçekleri halka taşımak için fedakarca çalışan haberciler.YURTSEVERLİK TERÖR LİSTESİNDEMisyon belirlenmiş. Hem de yüksek merkezlerden. Yurtseverlik yasadışı ilan edilmiş. Milliyetçilik ABD'nin, AB'nin ve elbette Tayyip Erdoğan'ın İçişleri Bakanlığı'nın Terör Listesi'ne alınmış. Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'ın Vatan gazetesinde yayınlanan açıklamasını dikkatli okuyunuz. PKK, Türkiye için tehdit listesinden aslında çıkartılıyor, ulusalcılık listenin başına yazılıyor. Öyleyse vurun yurtseverliğe, vurun Milli devlete, vurun o Milli devletin kurucusu Atatürk'e!Yakın Almanya'da Türklerin evlerini! Beysbol sopalarıyla döve döve öldürün Danimarka'da gazete dağıtan Türk çocuğu Deniz"i!Türk'ü yakmak, Türk'e vurmak, Türk'e söğmek ırkçılık değildir; Avrupa standartlarıdır.Müslüman'ı yakmak, Müslüman'a vurmak, Hz. Muhammed'e hakaret etmek; yobazlık değildir; Kopenhag kriterleridir.GÖĞSÜ DARALAN YARGIÇTekirdağ'ın "dağı" var ya, işte eğilip bükülmeyen kişiliğimle, teslim alınamayan vicdanımla, devrimci bir hayatla oluşmuş bilincimle, emekçi halka bağlılıktan ve bilimsellikten beslenen kararlılık ve söze bağlılığımla, o dağın üzerinden İstanbul'a bakıyorum. Beşiktaş'ta bir yargıç kürsüde, yüzüme bakamıyor, göğsü daralmış, derin derin soluklanıyor. O'na nasıl yardım edebilirim, vicdanına oksijen mi çekmek istiyor diye düşünüyorum. Hayır, tersine vicdanına oksijen gitmesin istediği için göğsü sıkışıyor. İnsanın vicdanına direnmesi zor iş! Belki üç çocuğunu tamamlamış, belki kolejde okuyorlar. Düzen kurulmuş, Fethullahçı Gladyo tezgâhı çalıştırıyor. O tezgâhın tıkır tıkır işlemesi ile göğsü daralan yargıcın ve çocuklarının kurulu düzeni ister istemez aynı sistemde buluşuyor.Birden aklıma yeniden, yakınları ile telefonda helalleştikten sonra yavrularının kafalarına o kurşunları sıkan işsiz baba geliyor. Göğsü sıkışan yargıcın bozulmasın istediği küçük dünyası ve o işsiz babanın yıkılan dünyası, hepsi aynı dünyanın manzaraları. Vicdanları soluksuz kalan küçük dünyalar ve çocuğuna ekmek götüremeyen, sönen dünyalar... Biri olmasa, öbürü de olmayacak!GEMİCİKLERİ OLAN ÇOCUKLARYalnız o Beşiktaş'taki yargıcın, yalnız o terbiyeli gazetecilerin, yalnız o evine ekmek götüremeyen işsiz babaların çocukları yok; başka çocuklarda var bu Türkiye tablosunda. Stadyum uzunluğunda gemicikleri olan çocuklar... Büyük hırsızların, sıcak para komisyoncularının, haram yiyen faizcilerin, tarikat rantçılarının çocukları...O gemicikleri olan zavallı çocukların beyinlerine, vicdanlarına, hayatlarına sıkılan kurşunları, akıtılan zehirleri düşünüyorum; bir baba olarak, o işsiz babanın şu an bulunduğu yer daha iyi.YAMAN ÇELİŞMETablo şimdi tamamlanıyor. O haram yiyici babalar çocuklarına gemicikler alsın diye, o işsiz baba evine ekmek götüremiyor! Ve işsiz baba henüz "üç çocuk yapın" talimatını tamamlayamadan, iki kız evladının beynine o iki kurşunu sıkıyor.Ve o zavallı çocukların altına gemicikler çekilirken, bir Cumhuriyet yıkılıyor! Atatürk terör listesine alınıyor ve çözüm zindanlara tıkılıyor. ABD ve AB'den milliyetçiliği tehdit eden fetvalar geliyor. İşte yaman çelişme!Çocuğuna gemicik alan haram yiyiciler ile çocuğuna ekmek götüremeyenlerin çelişmesi!Küresel zalimler ile devletsiz ve vatansız bırakılmak istenen koskoca bir milletin çelişmesi!SüperNATO güdümlü Fethullahçı Gladyo ile Namık Kemal'lerin, Mustafa Kemal'lerin, Doğan Öz'lerin, Eşref Bitlis'lerin, Uğur Mumcu'ların 150 yıllık çelişmesi!Peki o beyefendi gazeteciler, o göğsü sıkışan yargıç bu çelişmenin neresinde?Sisteme herkes üç çocuğuyla bağlanıyor; küçük dünyalarıyla!DÖRT ÇOCUĞUMUZ VARBizim, sağolsun Şule Perinçek, dört çocuğumuz var. Tayyip Erdoğan bilse, bizi çok sevecek. Üç çocuktan bir fazla yaptık. Onlara gemicik almaya yönelmedik; kâğıttan gemi yapmayı öğrettik; emek vermeyi bilsinler, yaratıcı olsunlar diye.Hiçbirinin ehliyeti yok, işlerine ve okullarına otobüsle, dolmuşla gidiyorlar; yurttaşlarıyla omuz omuza. Onlara okumayı, öğrenmeyi, varlıklarını gereğinde milletleri için feda etmeyi, devrimciliği öğrettik;- Hiçbir baba çocuğuna ekmek götüremez hallere düşmesin diye.- Ve hiçbir çocuk, zahmetsiz emeksiz gemiciklere konmasın, haramzade olmasın diye. - Ve hiçbir anne, hiçbir gelin, şehit olan yavrusunun ve nişanlısının tabutuna kapanıp ağlamasın diye. Evet, bizim dört çocuğumuz var: bizi mahçup etmiyorlar. Türk milletinin de 24 milyon çocuğu var.Bütün alametler devrime işaret ediyor. Kıyametin kutsal kitaplardaki tanımı değil mi şu yaşananlar:PKK iftihar listesine girdi.Biz terör listesine!Bu durumda Türkiye de devrim listesine!Peki, Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi hangi listede?150 yıllık Türk Devrimi tarihine bakın, özellikle İstiklal Mahkemesi tutanaklarına, orada yazıyor.http://www.aydinlik.com.tr/Dogu Perincek (aydinlik dergisi basyazisi )"

Pirinc Alma, Yeme,...

Biyo, buyuruyor!

Benim de desteklemem farz! Diyor ki;

"Canım S.A'dan bana gelen bir maili yayınlamak boynumun borcudur.

Arkadaşlar ,

Uluslararası para mafyası ve onların yerli işbirlikçileri paralarını pirinçe yatırarak , çok büyük miktarda pirinç stoğu yaptı ,Türkiye'de pirinç fiyatlarını toptan 400 bin liradan 4 milyon liraya kadar çıkarttı , bir süre daha stoklarını piyasaya sürmeyerek 5 ytl e çıkınca süreceklermiş . Tüketici birlikleri bir süreliğine boykot çağrısı yapıyor. Bu stokları 1 hafta 10 gün içerisinde piyasaya sürmezlerse büyük zarar edeceklermiş , herkesi ay sonuna kadar , 1 Mayıs'a kadar kesinlikle pirinç almamaları konusunda uyarıyorlar . 15 gün pirinç yemezsek ölmeyiz, ama stokçulara bu milletin duyarsız olmadığını , aptal olmadığını , gerektiğinde tepki verebileceğini duyurmak lazım . Ben Mayıs ayına kadar kesinlikle pirinç almayacağım , lokantada yemekhanede pirinç pilavı yemeyeceğim , etrafımdakileri de uyaracağım . Pirinçi 5 ytl yerine 1 ytl'den yemek istiyorum . Bu maili yayın , milletimiz gözünü açsın artık . Yazarın Notu:Şimdi bizim öyle tuhaf bi milletimiz var ki.Birşeyi "boykot edelim"diye ne kadar çağrı yapılırsa bok var gibi ona hücum ederler.Bi ara fransız mallarını da protesto etmiştik,en basitinden "danone almazsak ölmeyiz" demiştik,o dönem marketlerde danone yok sattı anasını satiim. Şimdi de millet savaş çıkacak gibi hiç almadığı kadar pirinci alacak evine,lokantalarda "görmedik görgüsüzler"gibi pilav isteyecek!Peeeee. Hadi bakalım bu boykot ne kadar ses getirecek göreceğiz eyy çılgın Türkler! Ben bulgura da pirince de ara verdim.Yaz geliyor hem ayol.Yemeyin bi müddet gebermezsiniz!Alla allaaaaaa! "

Thursday, April 10, 2008

Isvec'te Okul ve Karne!

Isvec'te ilkokul da karne verilmiyor. Buna karsilik 1 yasindan sonra yuvalarda ve okulda her dönem velilere cocuklarin gelisimiyle ilgili bilgi veriliyor...

Gecen yil merkez sag hukumetinin bir vaadi de 'okullarda ögrencilerin daha iyi ögretilecegi, not sistemine daha önce gecilmesi' idi...Buna karsilik sosyal demokratlarin lideri, biz kucucuk cocuklari, bunda iyi bunda kötu diye, damgalamak istemiyoruz, demisti...

Dun Alp'in gelisim görusmesine gittik. Cok iyi, dedi ögretmeni. Gelecek hafta da Ege'ninki var.

Burada 2001'liler 2008'in sonbaharinda 1. sinifa baslayacak. Liseye kadar 9 sene okuyacak, 8. sinifta karne aliniyormus (Simdi ögrendim). 6 yasi da katarsak lise öncesi 10 yil, 3 ya da 4 yil da lise...6 yas grubunda, cocugu okula hazirlama, harfleri, rakamlari ögretme, bolca oyun ve hercesit spor dallarini tanitma, öncelikli hedef. Kanada'da 4 yasinda okul öncesine baslayip, 2 sene devam ediliyor ve 6 yasinda 1. sinif basliyormus, toplam 12 yilmis Uni'ye kadar. Tr'de 2001 liler ilk seneye basladi. 8 ilk ögretim+4 sene lise okuyacaklar. Isvecli cocuklar Kanadali ve TR'li cocuklardan en az 1 yas daha yasli olacaklar, calismaya ya da Uni.ye basladiklarinda...

Dun P-O'nun 15 yaslarindan beri dönem dönem kocluk yaptigi tenisci ikizler geldi. Bizde mac seyretmek istemisler. Su anda 22 yasindalar. Biri Uni'de marangozluk bölumune baslayacakmis. (P-O simdiden bizde pratik yapabilecegi isler hazirlamaya basladi bile). Liseden sonra burada, Norvec'te tenis hocaligi- koclugu yaptilar. Biri Norvec'ten önce gelip unlu bir spor magazasinda calisti. Diger ikizin matematiginin seviyesini yukseltmesi gerekiyormus yuksek okula baslamasi icin...Uni.de okuyanlara devlet 2000 SEK karsiliksiz yardim veriyor, 50 yasinda okumaya kalkarsan yardim yok...Ilave ogrenciler devletten 7500 SEK te aylik borc alabiliyor. O yuzden iki ogrenci dayali doseli evli ve cocuklu olarak gecinebiliyor...

Wednesday, April 9, 2008

Gazeteport Okuyorum!

Artemis linkini verdiginden beri hic bir yazisini kacirmadim Kiymet Nadir Binbir'in.

Linki tiklama zahmetine girmeyecekler icin bir yazisini daha kopyaliyorum...

“Hasta la victoria siempre!”07.04.2008


4 Nisan 2008’de Venezuela’da; Devlet Başkanı Hugo Chavez çimento sanayiinin yabancı şirketlerin elinden alınarak derhal devletleştiriliceğini açıkladı..
Venezuela’nın çimento sektörü, Meksika’nın Cemex, Fransa’nın Lafarge ve İsviçre’nin Holcin şirketlerinin elindeydi.
Chavez; “Venezuela’da konut sıkıntısı varken özel şirketlerin dışarı çimento ihracına izin veremeyiz, stratejik sanayi maddesidir” diyerek şirketlerin çimento ihracını da yasakladı.
Chavez, 2006’da da Venezuela’daki petrol şirketlerinin yüzde 60 hisselerini Devletin enerji grubuna devretmelerini sağlamıştı.
4 Nisan 2008’de Türkiye’de; özelleştirilerek Lübnan’lı Hariri’ye satılan ve artık Türk olmayan Telekom (Recep Bey Hariri Hanedanı veledleriyle kapalı kapılar ardında gizli görüşmeler yapmıştı), emekliliğini dolduran 4 bin çalışanının sözleşmelerini feshedeceğini duyurdu.
Ol Hariri; Telekom ihalesini alabilmek için 48 bin kişiye istihdam olanağı sağlamayı vadetmişti.
Chavez, kimine göre otokrat/diktatör, kimine göre kahraman, fakir fukaranın sesi. Kesin olan birşey var ki; Chavez, iktidara geldğinden bu yana, zamanında özelleştirilmiş, yabancı şirketlere satılmış sanayisini hızla devletleştirirken ‘kamu yararı’, ‘ulusal çıkar’ gözetiyor, ülkesinin ve halkının çıkarlarına uygun icraatlar yapıyor.
AKP Hükümeti kimine göre vatana ihanet içinde, kimine göre demokrasinin, reformun gülü. Altı yıldır ‘kamu yararı’, ‘ulusal çıkar’ (ay gene ulusal dedim) gözeterek bir icraatta bulundukları görülmedi. Bu kavramlar son altı yılda yasak değilse bile tedavülde olmayan kavramlar.
Tüm icraatları, AB’ye Uyum Pakedi adı altında, ya Türkiye’de yaşayan yabancıları rahatlatmaya yönelik oldu ya Türkiye’nin tüm zenginliklerini ele geçirmeye çalışan çokuluslu/yabancı şirketleri.
Chavez 1998’de seçimle iktidara geldi, 2006’da altı yıllığına yeniden seçildi. Venezuela halkı ‘şimdiye kadar Venezuela’nın gördüğü en demokratik ortamda’ yaşadığını düşünüyor. Halk Chavez’in devrimlerini (aman devrim dedim, başıma iş alır mıyım?) ve Başkanlarını ‘güçlü’ bir kişilik olarak tanımlıyor.
İkinci AKP Hükümeti’nin bundan sonraki seçimlere kadar önünde uzun yıllar vardı, fakat dosyası Anayasa Mahkemesinde... Seçmen yaştaki nüfusun yüzde 75’i (ben yüzde 47 oy aldıklarına hiç inanmadım, gerçek oyları yüzde 25 civarıdır diyorum) bu Hükümet’in ülkeye daha fazla zarar vermesinin önlenmesini istiyor. AKP’nin anladığı anlamda demokratik ortam sadece Fatih’in Çarşamba Mahallesinde var (Admin Beyciğim, buraya o mahalledeki karaçarşaflılarla sarıklı-poturluların bir resmini sıkıştırnız lütfen).
Chavez Bush’un sevdiği bir kişilik değil. Çünkü, gelişmekte olan ülkelerle birleşerek ABD zorbalığına karşı bir kartel oluşturmaya çalışıyor. Mikrofonlara Bush için ‘eşşek’ ve ‘sarhoş’ diyebiliyor. Espirili de bir kişilik Chavez.
Abdullah Bey ve Recep Bey ise Bush’un sevdiği kişilikler. Partileri için kapatma davası açıldığında, (AB ve) ABD arkalarındaki desteğini hissettirecek güçlü mesajları derhal verdi/veriyor. Espiri, mizah yetenekleri yok, karikatürleri çizildiğinde tazminat davası açıyorlar. Bush’a itaatsizlikleri sözkonusu olamaz.
Chavez’i desteklemeyen nüfus, Venezuela’nın kaymak tabakası. ‘Sosyal devrim’ çerçevesinde yaptığı devletleştirmelerden memnun değiller.
AKP Hükümeti’ni desteklemeyen Türkler (hernekadar ‘seçkinci elit’ olarak anılıyorsak da) çalışan, üreten, artı değer yaratan orta sınıf. Kaymak tabaka tüm desteğiyle AKP’nin arkasında.
ABD’nin, petrol zengini Venezuela’nın ‘egemenliği’ üzerinde haliyle hain emelleri var. Chavez’in cesaretinin diğer Latin ülkelerine yayılması korkusunun rahatsız ettiği Bush yönetimi, Chavez’i devirme teşebbüsünde de bulundu. Güney ve Orta Amerika’daki, Karayiplerdeki bütün diktatörleri destekleyen ABD, Chavez’e korkuyla karışık nefretle yaklaşıyor. Chavez ABD emperyalizmi için büyük tehlike.
ABD’nin Türkiye’nin egemenliği üzerine de planları var, o nedenle AKP Hükümeti’nin iktidardan uzaklaştırılmasını istemiyor. AKP’ye muhalif her hareketi anti-demokratik ilan ediyor. AKP, ABD emperyalizminin planlarını gerçekleştirebilmesi için ideal kadro.
Chavez Venezuela’da sosyal bir ‘eşitlik’ düzeni kurmaya çalışıyor. Sosyal reformları en alt tabakadan başlayarak yapıyor.
AKPliler ise, birkaç yılda cukkalıyıverdikleri şaibeli servetlerinin suçluluğu içinde, insanlara ‘ölümde/ölümden sonra’ eşitlikten bahsediyorlar.
Chavez Venezuela’da, fakir halka daha fazla eğitim ve sağlık hizmeti verecek sistemler kuruyor.
AKP Türkiye’de eğitimi Kuran kursu düzeyine indiriyor, sağlık, sosyal güvenlik sistemini darmadağın ediyor.
Chavez ABD medyasına “Eğer yabancı medya kuruluşu dışarıdan ülkemize gelerek Venezüela'ya karşı emperyalizmin oyunlarının bir parçası olursa derhal sınırdışı edilecek! CNN'dekiler! Beni dikkatle dinleyin! Bu sadece bir uyarı!” demişti.
AKP; The Economist’in, Financial Times’in Türk Mahkemelerine tehditleriyle moral buluyor.
Chavez’in Venezuela çimento sanayisini yabancı şirketlerin elinden alarak devletleştirdiği gün Türkiye’de telekomünikasyonun Lübnanlı sahibi 4 bin çalışanına kapıyı gösterdi. Necip Türk basını Gülhane Parkındaydı / ne Telekom çalışanlarının isyanının / ne Chavez’in devletleştirmesinin farkındaydı. ABD medyasının AKP’ye attığı destekle meşguldüler.
Lübnanlı bir işadamının, ya da İngiliz İstihbaratıyla bağlantılı bir Genel Müdürün de (Paul Doany) Türk ulusal çıkarlarına uygun hareket etmeleri beklenemezdi netekim...
Chavez’in reformlarıyla AKP Hükümeti’nin reformları arasındaki fark ‘kamu yararı’,‘ulusal çıkar’ farkıdır. Birincisi kendi halkının yararına değişiklik yapar iken, ikincisi emperyalist ülkelerin, çokuluslu şirketlerin, AB’nin ve ABD’nin çıkarına hizmet etmektedir.
Bugün Chavez’e bir mektup yazmaya kalksam, Che’nin Castro’ya son mektubundaki gibi “Hasta la victoria siempre!” (‘Sonuna kadar, zafere kadar!’ ya da ‘Hastayım amca sana’) diye bitirirdim.
Özelleştirme yoluyla Türkiye’nin tüm sanayisini, stratejik bölgelerini, haberleşmesini yabancılara devreden, reform adı altında ülkeyi pazarlayanlara bir mektup yazmaya kalksam “Hastasınız siz” ya da “Hasta ettiniz” diye..."

Tuesday, April 8, 2008

Gunaydin!

Bugunlerde evde yaptigimiz bahar temizligiyle ilgili bir posta gönderecektim ama yeni fotograf makinasinin kablosunu bulamadim. Kis geri geldi, birkac cm kalinliginda kar yagdi.

Reha Muhtar'la tek yakinligim, yillar önce Yeniköy Kahvesi'nde pazar sabahi yan masalarda oturmuslugumuzdan ibarettir. O zamanlar sanirim yeni artiz sevgilisinden ayrilmisti. Yaninda 2 arkadasi ve elinde bir yigin gazete vardi. Tr'deyken yaptigi Tv programlari beni cileden cikartiyordu dersem yalan olmaz...Vatan'a gectiginden beri yazilarini duzenli olmasa da severek okuyorum. Bugunku de su...

Thursday, April 3, 2008

Sobe, Sobe!

Kirmizi bavul da bulundu artik bahanem yok birikmis sobeleri yazmam gerekiyor...



1. sobede Meltem bir muzik klasöru yapmami istemis. Öyle zor ki benim gibi 7 yildir muzik dinleme yerine, dil ögrenmek icin mp3 de habire haber programi olan radyo dinleyen biri icin. Muzik evde P-O nun tekelinde. Hatta benimle arasira dalga geciyor: 'söyle hangi artiz senin favorin, tum CD lerini alip önune serecegim seve seve' diyerek kafa buluyor. Anliyacaginiz hicbir zaman tutkunu oldugum bir ses ya da besteci olmadi. Aslinda Istanbul'da yasarken Efes'in Blues Festival veAcik Hava Tiyatrosu'nun caz konserlerini de hic kacirmazdim...



Eski bir sinemasever olarak klasöre 2 soundtrack albumunden:

Miles Davis'in (ayni adli Jodie Foster'in oynadigi film) 'Siesta'si;

Eric Serra, Deep Blue (dream);

ile

Jan Garbarek, A.Braham, S.Hussain: Madar'indan bir klasör olustursam ebeligi savmis olur muyum Meltem'cigim?


2. sobe cok önemli bir konu: 'cocuk istismarini durdurun' diye, Özlem ve Artemis sobelemisler...


keske böyle bir sobe yazilmak zorunda kalinmasaydi. Ben anne olduktan sonra, cogumuzun anladigi anlamda cocuklarin istismara ugradiklarini duydugumda, duyarliligimin ruhsal durumumu bozacak seviyelere geldigini bu vesileyle itiraf etmeliyim. Her kötu haberde sanki kendi bebegimin basina gelmis gibi etkileniyordum. Abartip Isvec'i sucladigim bile olmustu da, P-O'nun 'dunyanin heryerinde hasta insanlar vardir' telkiniyle artik genellemelerden ve önyargilardan kurtuldugumu söyliyebilirim...


Dunyadaki tum cocuklara layik olduklari guzellikte istismarsiz bir yasam diliyorum...


Sobe de yazilmasi istenilenler:

* Banner


* "Çocuk istismarını durdurun" sloganının yazıda geçmesi.

* Çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk şarkı ve şu anda dinlediğinizde hissettirdikleri.


Bebekligimden beri hep bahsettiklerinden cocuklugumda ki gibi net animsadigim bir sarki var: 'Twist' . Annem ve babannemle ben 9 aylikken bir kina gecesine gitmisiz. Genc kizlar Safranbolu yöresinin atlama, duz denilen defle calinan oyun havalari yerine koca bantli teyipten caldiklari 'Twist'le dans etmisler. Eve gelip ingilizce bilmeyen babannem ve annem 'twits de, gel! twist de, gel! abidik gubidik twist de, gel! ' dediklerinde bezli popoyu iki yana sallayarak twist yapip, taytay durmaya baslamisim.

Doctus baslatmis bu sobeyi ve 'dunyayi kurtaracak mim'diye adlandirmis, lutfen sitelerini tiklayin. Sobelenmemis olanlari toptan sobeliyorum...

Thursday, March 27, 2008

Hedikli´nin Kanada Gunlugu!

Kanada'ya Noel-Yilbasi tatilinde dusundugumuz geziyi, 5 yil önce de ayni zamanda gittigimiz icin, hala bolca olan cocuk izinlerimizi kullanarak Mart'ta yapmaya karar verdik...Ama ne hava ne doga hicte Ocak ayindan farkli degildi. Kanada'da tum es, dost, arkadas, 'artik biktik, bahar gelsin' diye, söyleniyordu...


Kizkardesim, kocasi ve dunyalar guzeli 2 kiz yegenimle birlikte, onlarin evinde, 8 kisi; 3 tuvalet, 2 banyo, 2 bilgisayar kuyrugunda harala gurele ama sevgiyle toplam 2,5 hafta gecirdik...
Alisveris, yemek, sofra kur-kaldirlardan firsat bulunulup, hem eski hem yeni arkadaslarla bulusuldu. Onlarla paylasilan cok guzel sohbetler, cay-kahve, yemeklerden yine firsat bulunulup muze, kutuphane, bowling salonu ve ulusal parklara gidildi...

Yasemin'in blogunda cok guzel ve ayrintili anlattigi, fotografin karesine tek kendisi girebilecek kadar az ziyaretcinin oldugu ROM'da, biletleri internetten almamiza ragmen, muzeye girip terkedene kadar adim adim Besiktas Pazarini gezer gibi dolastik (Ancak toplam 4 kattan tek katini). Cunku okullarin ara tatiliydi. Kardesimin 5 muzelik toplu biletleri almadigina da cok sevindik. Cocuklar 'eve gidelim' demeye, en sevdikleri dinazorlarin oldugu yerde basladilar...Bir baska muze de önceki gelisimizde kapali oldugu icin P-O'nun aklinda kalan, sadece erkek erkege dolastiklari Hokey Muzesi'ydi. Ayni anda biz kizlar da, o bölgenin bakimli hanimlarinin tercihi olan bizim Nisantasi gibi bir yerde (Oakville) gunesli havada salina salina dolastik; buyukler kahve icti, kucukler dondurma yedi... Bizimkiler dönduklerinde Toronto' daki hokey muzesinin cokta matah olmadiginin altini söz birligiyle vurguladilar.

Hava birkac gun sonra hep gunesli, benim sevdigim turden ruzgarsiz ve soguktu. Ilk gunlerde kardesimle ve P-O'yla onun kostugu parkurda yuruyus yaptik. Karsilastigimiz hemen hemen herkez selam veriyordu...Kanada'da, Isvec'in tersine, insanlar sosyal ve göz kontagi kurmakta israrlilar...


Gunesi yakalar yakalamaz yegenlerimin fotografini cekmeye calisirken...
Arkadaslarimizla görustugumuz sirada cocuk sayisi bazen 6-7 lere ulasiyor, bizim muhabbetleri ancak cocuklarin bize hazirladigi gösteriler bozabiliyordu...Sevgili Fulya ile iki kez görustugumuz halde fotograf cekmeyi derin konular nedeniyle hep atladik, sanal arkadasligimizi gercege donusturduk...
Kanada'da yasayan sevdigim bir arkadasimin yaptigi degerli cam calismalarindan birinin fotografi...
1 gun Niagara'da konakladik: Kuzey Amerika'nin en buyugu oldugunu söyledikleri macerali su parkinda cilgin bir nerdeyse 10 saat gecirip; Niagara'nin Amerikan tarzi abartili isiltili gecesini guzel bir yemekle susledik; otele cocuklar kucaklarda tasinarak niyet ettigimiz kahveleri icemeden dönduk... Selalenin birsuru fotografini cektik, sincaplarla birlikte yolda yuruduk...Hem Amerika hem de Kanada tarafi o görkemli doganin birakin dibine, icine kadar betonu sokmayi cok iyi becermis oldugu icin, icten ayni kufurler edildi...
Dönuste yine klasik turu tamamlayip, sarap butiklerinden birini ziyaret ettik. Kirmizi ve beyaz sarap testi paraliydi. Biz de bu sefer gidisimizde tadini daha da cok sevdigim Ice Wine den test ettik, ustelik bedavaydi.
Asagidaki park bizimkilere cok yakin, betondan kurtulup sadece dogayla basbasa kalmak istedigin zamanlarda kacabilecegin buyuk bir doga milli parki. Buz pateni, kros kayak ve yamacindan kayilabiliniyor. Gittigimiz sirada da (SuleymanveBen'de de anlatilmisti)maple surup festivali vardi. Giris parali, ustelik te kayak kros izi filan da görmedim. Isvec'te bu tur yerler bedavadir. Bana Kanada kapitalist ABD abisinin yolunda olma konusunda israr ediyor gibi geldi...
Kutuphaneden cocuklarin istegi uzerine filimler aldik....
P-O haric herkesin elinin degdigi manti bile yaptik, ona da, bari fotografimizi cek diye, israr ettik.
Cok guzel bir geziydi...

Not: 1-Tek olumsuz olan: Yanlislikla bir charter Ispanya-Portekiz gezisine dahil oldugu söylenen kirmizi bavulumuz hala ortada yok...

2-daha fazla fotografi Alp ve Ege'nin sayfasina aktaracagim...