Monday, December 31, 2007

2008 yili kutlu olsun!

Ben bu postu yazarken bilgisayarin basinda "otiriirdim, yerler kumbir kumbir ediyordu", (Cok Turk filmi seyrettim tatil boyunca. Yöresel siveler hala kulagimda, bana Lice depremindeki bir TV röportajini hatirlatti 70'li yillardan, su anda yer gök gercekten gumburduyor). Kurdum ucayagi balkona, ama bir turlu boslugu cekemedim, asagidaki fotografla yetinecegiz bu postumda...

Bizbizeydik. Hepimiz en sevdigi icecegini eline alip, 2008'in hepimize, herkese mutluluk ve saglik getirmesini diledik, yaklasik 6 saat önce... Cocuklar ayni saatlerinde uyudu, ben de Hedikli Ev'den rapor yaziyorum, yarin yine tatil diye...










Not: Yeniyila girmeden önce, 1976 dan beri gösterilen geleneksellesmis TV skeci Grevinnan och Betjänten'i seyretmekse farz Isvec'te...

Monday, December 24, 2007

Isvec'te Noel, Jul, X-mus:

Herzaman yineledigim gibi, Isvecliler hic dindar degiller. Ama Noel aksami hepsi icin cok önemli. 1 ay önce geri sayim icin cocuklar noel takvimini acmaya basliyor, hediyeler aliniyor, sirketler elemanlarini yemege davet ediyor.



Bugun geri sayim sona erdi. Isvec'te 3 te sokakta hayat bitti, denirse yalan olmaz...P-O'nun söyledigi ve benim de 6 yildir tanik oldugum kadariyla, kutlama yillardir saat 3 de, ayni cizgi filimle basliyor ve bu filmlere ek sonuncu degisik bir film senenin surprizi oluyor. O yuzden bolca konusmalarda, "Kalle Anka (Uncle Donald; biz Turkcelestirmedik Ingilizcesiyle söylemek zorunda kaliyoruz, Isvec'te bu tur gelenekselmis Disney figurlerinin cougunun Isvecce adi var.)baslamak uzere, isimize bakalim" (Herkes en yakininda toplaniyor, cogu ana-baba evinde ya da yetiskin ana-babasindan daha buyuk evi olan cocuklarinin evinde), turunden konusmalari duyuyorsunuz...

Biz bu aksam kucuk kayinkardesin evindeydik. Eltimin anne-babasi ve yaslilar evinde kalan kayinbabam da geldiler, toplam 12 kisi olduk. Zaten yeme-icme disinda asil cocuklarla keyfine varilan özel bir gun...



Cocuklar cizgi filim seyrederken, buyukler yemek hazirliklarina basliyor, ayni zamanda cogu zaman alkolsuz sicak saraba (Glögg) badem kiriklari ve kuru uzum ilave edilerek yemek öncesi iciliyor...



Isvec'in unlu acik bufesindeki herseyi Noel sofrasinda bulmak mumkun; soguk cesitli soslarda balik, domuz jambonu,salam, sucuk, sosis cesitleri, ancuvezli patates graten, köfte, peynirli pay, geyik eti gibi sicaklar, envayi cesit peynir ve degisik soslar, elma puresi, cesit cesit aromali hardal, havyar,karides ve mayonezle suslenmis halanmis yumurta baslicalarindan...



Gunun en önemli zamani, Tomten (Noel Baba)'in gelecegi an!



Hep birlikte oturup heyecanla bekliyoruz...



Cocuklara bu surpriz yapilmazsa gunun hic bir anlami yok...

Geri kalan tum paketler de dagitilip, acilip, 2 koca seker cuvali buyuklugunde cöp torbalarina geri kalan kagit, kartonlar toplandiktan sonra kahvelerimizi tatli ve cikolata esliginde icmeye devam ediyoruz...



Fotografta görulen 7 den 70 e beyaz gömleklilerden biri, "2007'nin Noel'i de böyle bitti", diyerek gunun anlam ve önemini dile getiriyordu...

Monday, December 17, 2007

Safranli Cörek, Lussebullar ya da Safranbullar:

Bir önceki yazima aldigim olumlu tepki beni su resimlerde gördugunuz safranli cörekleri iki arada bir derede yapmaya zorladi ve özellikle buyutme sansi yaratiyorum ki, kokusu gelmiyorsa bile göruntusuyle doyun diye. Fotograflari da 1600 asa'yla cektim, yani dogal olmayan isik altinda. Tenise yetismek icin usteki tepsidekileri pisirmeyi sonraya biraktim, tabiki tepsi mayasi da daha iyi gelince o tepsinin yarisinin benim mideye indigini itiraf etmeliyim...


Tarifi tarcinli cörekteki hamurun aynisi, tek farki icine konan1 gram safran.Gercek safran, hani su Iran'dan ithal edilen cinsden, Misir Carsisi'nda öyle demislerdi...Bizim yerliden varsa elinizde kafaniza göre karar verin, miktarini siz belirleyin...Sekillere gelince: Tarcinlida oldugu gibi 1 cm kalinliginda hamuru acin, icine biraz tereyag surun, isterseniz tozsekeri ekin, ya da biraz badem ezmesi rendeleyin ve rulo yapip kesme tahtasinda dilimleyin, buna usenirseniz: benim bazilarini yaptigim gibi buyukce parmak kalinliginda mayasi bozulmadan kesilip, dudak seklinde iki uclari birlestirerek ya da kayik sekli de verilebilir, ortalarina uzum sIKIStirabilirsiniz ... Ustune yumurta sarisi badem ceviz kiriklari ekin. Önemli olan hamurun yagli ve biraz daha sekerli olmasi. O yuzden sekeri 1,5 dl koydum, hamurla calisirken de arasina fazladan biraz daha tereyagi ilave ettim...Yaraticiliginizi kullanin derim! Bunu da yine yapsa yapsa Sevgili Elif yapar, bir öncekindeki gibi kendince cözumleri katarak...o da beni sevindirik etmeye yeter de artar bile...


Malzemeleri yazmayi dusunmemistim, ama hemen kisaca kopyalamak belki birilerini daha pisirmeye motive eder, hadi iyisiniz yine:))

150 gr tereyag/margarin oda sicakliginda (yada akiskan ise 1,5 dl )(Ben tereyag kullandim)
5 dl sut (%10 yagli 2 corba kasigi yogurt ilave edilebilir)
50 gr maya (kibrit kutusu kadar)
1,5 dl tozseker
1/2 caykasigi tuz (ben kullanmadim
800 gr yaklasik 1,5 litre un
1 gr safran, su tam toza yakin koyu portakal renginde olan. (Gercek safran)

Hepsini karistirip hamur yap, mayasi gelince kafana göre sekil verip, yagli kagitli tepsiye diz.

Ustune: Yumurta sarisi, findik badem kirintisi ya da kuru uzum...

Pisirirken: Kalinca olan parcalari, yani sac örgusu gibileri 200 derecede, 15-20 dak.da; ince, kucuk sekilliler icinse, 225 derecede, 5-8 dakika gibi daha kisa surede basinda bekleyerek pisirin...



Not: Ben yine cift ölcu yaptim. Eskilerin ambarlarini tasiran, evin bereketini artiran ilahi guclu erenimiz mi var, acaba diye dusunmeyin sakin!

Friday, December 14, 2007

Azize Lusiye (Santa Lucia) ve Safranbullar

Lucia" (1908), målning av Carl Larsson



Dun yine fotograf makinamin pilini evde unuttum ve imdadima yine Internet Ansiklopedisinin fotograflari yetisti.

13 Aralik Iskandinavya'da Santa Lucia gunu. Okullarda, yuvalarda erkeklerin cogu Tomten (Noel Baba), Pepparkakagubbe (Tarcinlizencefillibiskuvifiguru) denilen kahverengi kiyafetler icinde, kizlar uzun beyaz entariler ve ellerinde tek mum seklinde lambalarla, Santa Lucia olan en gösterisli kizin kafasinda lambalardan bir tac, belinde de kirmizi kusak,(Bizim gelinlik kusagi gibi) arkasindan yuruyerek geliyorlar ve birkac sarki söyleyip, safranli cörekler esliginde büyüklere kahve, cay; cocuklara meyva suyu, yenip- icilip tören tamamlaniyor....

Dun Alp'in okulundaki diger %50 Turk Melissa Lucia icin secilmisti. Cok heyecanliydi, cok da guzel Lucia olmustu. Saclari upuzun, surekli gulen guzel yuzuyle onun fotografini koymak isterdim, ama olmadi...

Lussebulle

Bu tur kutlamalar, Isvec'te tamamen geleneksel kutlamalara dönusmus ve buyuk cogunlugu dindar olmayan Iskandinav toplumunda sadece yeme-icme nedeni...Yukaridaki safranli cörekler de o gun pastanelerden satinalinip cay-kahve yaninda isyerlerinde de afiyetle yeniliyor...Dun P-O bana biraz bozuk atti, nicin Luciabulle (Safranlicörek) yapmadin (Ben baska cörek yapmistim da), diyerekten...Halbuki her ikimiz de islerlerimizde yemistik...Ama o elinin altinda bolca mis kokulu safranli cörek olsun istiyor tabiki...

Tuesday, December 11, 2007

Sobe No:3

Ben kucukken mahallenin erkek cocuklari ile yarisir ve kazanirdim...

Ben aslinda kaya gibi dayanikli görunmeme ragmen, cok kolay kirilir, hele de adet dönemimse ota boka hemen aglayiveririm.

Ilk kopyami animsamiyorum, ama bana kimse birsey ezberletemez, bilirsem ezber sorulacak mutlaka kopya hazirlarim (Uni'de basladim...Halbuki Lise'de ise hep kopya verirdim)...

Cep telefonumun ya konturu ya da pili bitmemisse, yanimda olmasinin nedeni sadece araba surerken P-O'yu ihtiyac halinde (Teker, benzin, kaza) ararim diyedir...

En sacma huyum cok cabuk tepki veririm, yaptigim yersizlige sonra cok uzulurum...

Ask, bir önceki postun resiminde siralanmis yakisiklilar...

En sevdigim bloglar: okuduklarim diye listelediklerimin cogu ve bazi onlarin da listesinde olup okuduklarim...

Beni Yasemin ebelemisti, ben de Dr.Mine'yi , Delfina'yi ve Meltem'i ebeliyorum, sobe sobe sobe!

Friday, December 7, 2007

To tag ya da ebeleme-sobeleme durumlari:



Mirdifderya Turkce-Ingilizce yazdigi blogunda beni Ingilizce tagged etmis: Kendimle ilgili 7 facts (ing.), fakta(Isvc) ya da Turkcesi gercekleri yazmam gerekiyormus. O kadar acik bir insanim ki, hakkimda ortaya cikmamis hic bir gercek yok, her firsatta kendi hakkimda bilgi sunuyorum blogumdaki yazilarda ve yorumlarimda...Ama ben yine de kurala uyup özetliyeyim:

1-Yedi göbek Karabuk'luyum. (Karabuk 1937'de kuruldu, önceden yoktu diyenlere, bizimkilerin köyunun adini almis oldugunu hatirlativereyim.) Orada ilk-orta ögrenimimi tamamladim. Yazlarim da Inkumu'nda gecti. 4 yil Universite'yi Erzurumda, is hayatimin 15 yili Istanbul'da ve 7 yildir da ask ve cocuk nedeniyle Isvec'te yasamaktayim.



2-36 yasinda evlendim...



3- Alp'i 37,5 yasinda,



4- Ege'yi 40 ima ceyrek yil kala dogurdum...



5- Ataturkcuyum...



6- Humanistim...



7- Sosyal demokrat ve hala (Evde tuvaletleri hep temizlemek zorunda olan, mutfaktan cikmayi sevmeyen) bir feministim...

Ben de Sofra, Yinedustukyollara, Mavimantar, Elaselin, Ayca, ve Yaban'i kurallara uyarak sobeliyor ve ebelik sirami saviyorum...

Monday, December 3, 2007

1.Advent:

1. advent gunu inanilmaz guzel kar yagmisti...P-O, Alp ve Ege'nin yardimiyla evimizin önundeki karlari kuredi...


Daha sonra evlerin ve sokaklarin isiklandirilisinin ilk gunu olusu ve pazar olmasina ragmen magazalarin geleneksel olarak acik oldugu gun olan Skyltsöndag icin sehir merkezine gittik.

Cogu magaza coktan kapanmisti, biz yine gec kalmistik...


Yerlerdeki ve magaza önlerindeki kocaman mumlar ve mesaleler sehre cok hos bir hava veriyordu. Karanligin kasvetini unutuveriyorsunuz...
Yukaridaki kar gözunuzu korkutmasin. Su anda yerinde yeller esiyor. Belki Dubai'nin kapali kayak merkezine coktan ihrac edildi bile...

Asagidaki yerden isitilmis bölgenin karsiz olusu kafanizi karistirmasin...Binanin catisindaki kar havanin kaniti... Hos biz eve dönerken saganak sekilde yagmur da yagdi...
Cogu evde yildiz seklinde olan lambalar pencereleri suslemesine ragmen, asagidaki 7 mumlu lambalar Noel zamani isiklandirmalarinda en eski ve en klasik olanlari; perdeler de yesil ya da kirmizi renklere dönustu...

Friday, November 30, 2007

Yolda Yurume Kurallari:


Dagdaki kurali bilmiyorum ama ayaginizda kros kayaklarla izde kosarken sag kurali gecer...Cunku kayak tasit olmustur, binen de surucu...



Yayalar İçin Trafik Kuralları (Turkiye)
1. Cadde ve sokaklarda her zaman yaya kaldırımında yürümeliyiz. Karşı kaldırıma ancak yaya geçitlerinden geçmeliyiz.
2. Kaldırımdan inerken, karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa yine sola bakıp öyle geçmeliyiz.
3. Yaya kaldırımı olmayan yerlerde yolun solundan yürümeliyiz.

4. Trafik polislerinin işaretlerine uymalıyız.
5. Trafik polisinin olmadığı yerlerde trafik işaretlerine dikkat etmeli­yiz.
6. Trafik lambası kırmızı yanarken kesin olarak karşıya geçmemeli­yiz.
7. Karşıdan karşıya geçerken zikzaklar çizmemeliyiz.
8. Duran bir taşıtın hemen önünden ve arkasından geçmemeliyiz.
9. Taşıt araçlarından inerken taşıtın tam olarak durmasını beklemeli­yiz.
10. Taşıt araçlarına binerken sıramızı beklemeliyiz.
11. Taşıt aracından iner inmez hemen karşıya geçmemeliyiz.
12. Taşıtlara hiçbir nedenle asılmamalıyız.
13. Yolda top oynamamalıyız.
14. Yolda gruplar oluşturup geçişe engel olmamalıyız

Isvec'e geldigimde önceleri cok yadirgamistim soldan yurumeyi...Yaya yolunda bile olsa, bisiklet ve mobilet gibi tasitlarla ayni yolu paylastigi icin hep soldan yurumek zorundadir yayalar... TR' deki kurallari guguldan buldugumda yukaridaki gibi, cokta farkli olmadigini gördum. Turkiye'de yayalarin heryolun sagindan yurume aliskanligi benim kafami karistirdi en son uzun tatilimde. Sizin yasadiginiz ulkede kurallar nasil merak ettim...

Bir de okuma önerisi olmazsa olmaz!

Monday, November 26, 2007

AB nire, Avrupa nire?

Dört yil önceki fotograf, havalar su anda da ayni...

Önceki gun teleteks haberlerinde, Erdogan'in, Kurtlere daha cok özgurluk verilecegini, siddet ve terörun dusmani özgurluktur, dedigini öncelikli yazili haber olarak verdi...Bizim haberlere göz attigimda DTP'nin baskaninin tam tersine Erdogan'i elestiren beyanlarini gördum...Zaten Kurt rebellerin silahlarini coktan gömduklerini de birkac ay önce ilan etmislerdi yine teleteks haberlerinde...Turkiye'de, PKK'nin baris haberlerinden sonra, ölen askerlerin haberleri burada hic duyulmuyor...

Sabah radyoda yine Avrupa'nin ve AB'nin sinirlarinin neresi oldugu konusunda uzun bir haber dinledim...Özetle: Turkiye'nin Avrupa'daki topraklari Istanbul'da bitiyormus ve gerisi Asya imis...Fransa baskani bu nedenle, halki da zaten TR'yi kesinlikle istemiyormus...Kibris nerede acaba deginilecek mi diye bekledim...Adalar istisnadir mutlaka...Deginilmedi...

Yanda listede linki olan sevdigim yazarlardan Ergin Yildizoglu'nun son yazisini mutlaka okuyun!

Sunday, November 25, 2007

Sayin Mustafa Mutlu'dan


Bir yanda Allah’ın yasaları, diğer yanda T.C. Anayasası!
Durmak yok, “dinci” kadroların “dinciliği” yaygınlaştırma çalışmalarını teşhir etmeye tam gaz devam!Son örnek Milli Eğitim’den!Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü, 21 Kasım 2007’de ilköğretim okullarının sekizinci sınıflarındaki öğrenciler için bir “Başarı Değerlendirme Sınavı” düzenledi. Amaç, öğrencilerin seviyelerini tespit etmek.B kitapçığındaki 24. soru aynen şöyle:“Aşağıdakilerden hangisi Allah’ın, evrenin düzenini ve işleyişini sağlamak için koyduğu yasalardan değildir?a- Fiziksel yasalar.b- Toplumsal yasalar.c- Biyolojik yasalar.d- T.C. Anayasası.”
***Şimdi bu sorunun yanıtını siz verin; tabii, verebilirseniz!İstediğiniz kadar üniversite bitirmiş, mesleğinizin zirvesine ulaşmış olun; bu sorunun yanıtı zor!Birlikte çözmeye çalışalım:Fiziksel yasalar ve biyolojik yasalar; tamam... Düzen, Allah tarafından kurulmuş.Geriye kalıyor iki şık... Zaten sorun da burada başlıyor:T.C. Anayasası’nın (Dikkat edin Türkiye Cumhuriyeti değil, T.C.) Allah’ın koyduğu yasa olmadığı ortada da... Toplumsal yasalar da öyle değil mi?Değilmiş...Çünkü bu soruyu hazırlayanlara göre “toplumsal yasalar”dan kast edilen “Kuran-ı Kerim’deki ayet ve sureler”miş...Bu yüzden doğru yanıt “d” şıkkı, yani “T.C. Anayasası” olacakmış!
***Bir soru daha:“Yüce Allah evrendeki düzenin varlığı için her alanda kurallar koymuştur. Biz bunlara ‘Sünnetullah’ diyoruz. Buna göre aşağıdaki kurallardan hangisi Allah’ın koymuş olduğu kurallardan biri değildir?a- Gezegenlerin belli bir yörüngede hareket etmeleri.b- Canlıların üreyip çoğalmaları.c- Gelir dağılımının adil olduğu ülkelerin ilerlemesi.d- Futbol maçında topun taca çıkması.” Eminim bu soruya bir çırpıda doğru yanıtı verdiniz ve “d” dediniz...Tamam da; gelin biraz deşelim:İlk örnekteki soruya göre “fiziksel ve biyolojik yasalar”, Allah’ın koyduğu yasalar değil miydi? İyi de; bir fizik yasası olan “gezegenlerin belli bir yörüngede hareket etmesi” ya da bir biyoloji yasası olan “canlıların üreyip çoğalması” ne oldu da bu soruda “kural”a dönüştü? “Yasa”yla “kural” arasında hiç mi fark yok? Ya da...Hayatlarını ekonomi bilimine vermiş profesörlerin bile hâlâ üzerinde görüş birliği sağlayamadıkları, “Gelir dağılımının adil olduğu ülkeler ilerler” tezi, nasıl oluyor da 14-15 yaşındaki çocuklara “doğru” diye dayatılıyor?
***Örnekleri uzatacak değilim. 25 sosyal bilgiler sorusunun 5’i “din” içerikli... Buna karşın Atatürk’le ilgili bir soru bile yok!Biliyorsunuz; lise giriş sınavları kaldırılıyor. Anadolu ya da Fen Liseleri’ne devam edecek çocuklar, ilköğretimde yapılacak seviye tespit sınavlarının sonucuna göre seçilecek.Dün Cumhuriyet Gazetesi’nden Emine Kaplan’ın ortaya çıkardığı sorular bu yüzden dikkat çekici...“Atatürk çok önemli değil, bakın ona ilişkin soru sormuyoruz, ama dinimizi bilmezseniz, liseyi sıradan bir okulda okumak zorunda kalırsınız” mı deniliyor?“Dinde uzmanlık” gerektiren sorular, bu yüzden mi soruluyor?“Ey Türk gençliği... Amacın iyi bir okulda okumaksa, bundan sonra ne yapacağını anlamışsındır. Hâlâ anlamadıysan, sürün o zaman” diye rest mi çekiliyor?
***Dün de yazmıştım: Bunlar “küçük şey”ler... Ama AKP iktidarı, oya gibi işlediği bu “küçük şey”lerle toplumsal karakterimizi değiştiriyor.Biz ise tüm bunları “masum” bulup “yola devam” etmelerine seyirci kalıyoruz!Aferin bize...
*****GÜNÜN SORUSUBugün ülkemizin iki temel sorunu var: Bir yanda Türkiye’yi bölmek isteyen terör örgütü, diğer yanda demokratik, laik, sosyal hukuk devletini dini kurallarla yönetmek isteyen kadro!Bunlardan biriyle mücadelenin yoğunlaştığı günlerde, neden hep ikincisini unutuyoruz?

Wednesday, November 21, 2007

Sayin Mine Kirikkanat'tan

Cinnet vatan
Çok değil, bir kuşak öncesine kadar Türkiye, “Bu cennet vatan...” diye anılırdı. Her konuda, her kafadan, her sesin çıktığı, her yolluğa Mersin’in ve tersinin önerildiği ülkemizde, yegâne ortak fikir, neredeyse toplumsal uzlaşma, Türkiye’nin cennet bir vatan olduğuydu.Geçen yılların her biri bir zümrüdünü arakladı, ormanlarını yaktı, toprağını çaldı, denizlerini atıkladı, göllerini kuruttu, havasını zehirledi, ırmaklarını kimyaladı, kuşlarını tüketti, hayvanlarını bitirdi. Yağma ve talan, tüm hızıyla sürüyor.Her mahalleden bir milyoner çıkabildi mi bilmiyorum, ama her sokağında en az bir kanser hastası var: Türkiye’yi talan edenler, onu aynı zamanda bir laboratuvar olarak küresel kimya sanayiine kiraladılar. Kira onlara ödeniyor, bizler denek faresi yerine kullanılıyoruz. Yediğimiz her sebze ve meyve genetiğiyle oynanmış tarım ürünleri. Etler hormonlu, konserveler nitratlı, sucuk, salam, sosislerde etten çok boyalı yağ ve neden koruyorlarsa, koruyucu kimya maddeleri var. Bir toplu imha silahı düşünün ki, yüzlerce yıldır bozulmaması sadece kaynatılarak sağlanan pekmez, bazı üreticiler tarafından artık asbestle berraklaştırılıyor! Asbest ne? İnsanlarının sağlığına özen gösteren tüm ülkelerde, bina yalıtımında bile kullanılması yasaklı, bir numaralı kanserojen!
***Her kişinin çevresinde mutlaka bir kanser hastası var. Millet birbirine, “Ne kadar çoğaldı?” diye dert yanıyor, ama çok azı, “Neden çoğaldı, kim bizi deney faresi olarak sattı?” diye soruyor.“Bakın” diyorum, “AB’nin Kopenhag kriterleri, aynı zamanda sizin sağlıklı yaşam hakkınız demek. Konservelerinize, salamlarınıza zehir basılmaması, havanızın suyunuzun kalitesi de bu kriterlere bağlı. AB aynı zamanda bir yaşam standardı. AB’ye uyum, sizlerin sigortasız çalıştırılamamanız, köle çocukların kurtarılması, grev hakkı, iş saatleri, işsizlik tazminatı, hakkınızı arayabilmek hakkınızdır.” “AB bizi sömürür, bağımsız Türkiye isterük!” diyorlar. Yahu seni zaten senin devletin sömürüyor, yediğini içtiğini senin üreticilerin zehirliyor, senin seçtiklerin pazarlıyor seni deney faresi olarak, icat ettiği kimyasalları kendi ülkelerinde kullanamayan küresel sermayeye... Uluslararası standartlardan azade olduğumuz içindir ki birbirimizi zehirlemek, sömürmek, süründürmekte zaten bağımsızız!Ama bakıyorum, ne Türkiye’yi satanlar, ne Türkiye ile birlikte satılan halk arasında kimse; hiç kimse bu vatana “cennet” demiyor artık.Bir harfi düştü cennetin, “cinnet” oldu Türkiye. Cenneti tüketeni, tüketime denek ve teslim olanla seyirci kalanı, el birliğiyle kotardıkları bu cinnetten paylarını alıyor.
***Bir cinnet düşünün ki, evrensel insanlık projesi üzerine kurulu sosyalizm, Türkiye’de yabancı düşmanı bir ulusalcılık olup çıkıyor!Oysa böyle sosyalizmin tarihsel bir adı var: Nasyonal Sosyalizm. Yani ırkçı faşizm. Bir cinnet düşünün ki, ırkçılığı ve faşizmi besleyen sağcı milliyetçilik, yabancı sermayeye endeksli küresel ekonomiyi savunuyor.Bir cinnet düşünün ki, milletçi değil ümmetçi iktidar, Osmanlı’ya sahip çıkıyoruz diye eski sömürgesi Arabistan’a özeniyor, eski tebaası şeyhlerin, emirlerin önünde eğiliyor.Bir cinnet ki bu, adı üstünde, “sosyalist enternasyonal” üyesi olması gereken partiler, insanlık tarihinin en sosyal, en demokrat ve halkçı projesi AB’ye sırtını dönerken, adı üstünde ümmetçi, dinci, sansürcü, kadın erkek ayrımcılığı yapacak kadar gerici zihniyet, AB projesine sahip çıkıyor, aslında AB sürecini durduruyor!Ama zaten bu cinnet vatanda, özü, tanımı, işlevi kadın güzelliğini ortaya çıkarmak, kadını göstermek olan “Moda”da, modacının kendi deyişiyle “kadını kapatmak misyonu”na dönüşüyor. Tekbir ne demek? Allahüekber. Allah’ın modası mı vardır?“Allahüekber” diye tesettür pazarında kadın giysisi satmak, bu toplumsal cinnetin, umarım zirvesidir. Çünkü henüz eteklerindeysek, zirveye zıvanadan çıkmak zorunda kalınacaktır!

Monday, November 19, 2007

Alp'in Asklari,

Isvec'te beni sasirtan en cok seylerden biri, sute alerjisi olan cocuklarin coklugu...Yuvada ve okulda bolca konu gectiginden, Alp gecen gun: Noah ve Klara bu sutu icemez, bilmem ne paketindeki sutu icebilir, diye acti konuyu...Ben de, Klara su senin begendigin kiz mi, diye sordum...Hayir, Noah ona asik, ben Tove ve Ida'ya asigim hala, diye yanitladi...Arkasindan da, 2 kizla evlenecegime göre 4 tane cocugum olacak, diye ekledi...

Okulda matematik ögreniyor ya; cogu cift 2 tane cocuk yaptigina göre, dogru dedik...Ama ayni anda 2 kisiyle evli olunamayacagini 6 yasindaki cocuga aciklama geregi duymadik...

Saturday, November 17, 2007

Arapca'ya Dönus

Yine Melih Asik'tan
Geriye dönüş...
Çevre ve Orman Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, geçtiğimiz günlerde bakanlık personeline bir "Tavsiye Yazısı" gönderdi. Ne kadar Türkçeleştirilmiş sözcük varsa Arapçalaştırılmasını istedi. Yazıda:"Değerli arkadaşlar,Türkçemizdeki sözcük çeşitliliğinin korunması, yaşayan ve konuşulan zengin bir dil olarak varlığını sürdürmesi için günlük konuşmalarınız ve her türlü yazışmalarınızda ekli dosyadaki kelimelerin kullanılması konusunda hassasiyet ve itina göstermenizi rica eder, iyi çalışmalar dileriz" denildikten sonra, Bakan Veysel Eroğlu'nun konuşmalarda ve yazışmalarda kullanılmamasını istediği sözcükler (siyahla dizilen) ile onların yerine kullanılmasını tercih ettiği sözcükler şöyle sıralanıyor:Amaç: Maksat, Gaye, Atama: Tayin, Belirlemek: Tespit etmek, Boş: Münhal, Dayanak: Mesnet, Doğal: Tabii, Durum: Vaziyet, Gereksinim: İhtiyaç, Görev: Vazife, İçermek: İhtiva etmek, İlgi: Alaka, İlişik: ek, Kapsamak: İhtiva etmek, Katılmak: İştirak etmek, Koşul: Şart, İzlemek: Takip etmek, Kent: Şehir, Neden: Sebep, Ödül: Mükafat, Örgüt: Teşkilat, Örneğin: Mesela, Öneri: Teklif, Özel: Hususi, Sorumluluk: Mesuliyet, Sonuç: Netice, Sorun: Mesele, Tören: Merasim, Yasa; Kanun, Yasal: Hukuki, Yaşam: Hayat, Yapay: Suni, Yetki: Selahiyet, Yöntem: Usül, Zorunluluk: Mecburiyet...* * *Dikkat buyurun... Yalnız yazışmalarda değil konuşmalarda da bu dilin kullanılması isteniyor... Suudi Kralı Abdullah'ın ziyareti sırasında yaşananlardan sonra AKP'ye "Arap Kulları Partisi" adı yakıştırılmıştı. Yanlış mı olmuş?

TRT'yi dinlemem icin tasinabilir (Dizustu)bilgisayari P-O mutfaga getirip masanin ustune birakiyor, ben de en son seyrettigimde, cok boyanmis sunucunun Arapca sözcuklerle konusmasinin beni sinirlendirdiginden bahsediyorum...Geliyordur genelgeler, eski adiyla tamim, tebligler biryerlerden böyle konusun, diye. Zavalli ne yapsin, ekmek parasindan olamaz ki, diye dusunuyorum ustteki yaziyi okuduktan sonra...

Tuesday, November 13, 2007

Burasi Turkiye Cumhuriyeti topraklari mi?


Cok da yakisiyorlar birbirlerine!

Sayin Melih Asik'in makalesine buradan ulasabilirsiniz. "Millet Utandi " mi bilmiyorum ama ben cok utandim... Sayin Bekir Coskun'un dedigi gibi de, bu herifler: ne benim basbakanim, ne de cumhurbaskanim olabilirler, isteyenler (Kendi danismanlarinin tabiriyle) tepe tepe kullanip faydalansin...

Ek: Sayin Yaman Töruner'in yazisini da kacirmayin!

Thursday, November 8, 2007

Finlandiya, Pakistan, Turkiye?

Köprunun disaridan göruntusu...
Icinde yururken...
Köpruden diger köpruye bakis...

Bugun Finlandiya'nin baskentinde, *18 yasinda bir fasist-nazist liseli'nin okulunda 8 kisiyi öldurmesi nedeniyle, bayraklar yariya indirilecek. Pakistan'taki ayaklanmalarin devami, petrol fiyatlarinin yukselmesini, sadece yukselen talebe baglamasini, ABD-Iran politikasiyla hicbir ilgisi olmadigini, Pust'un sesinden dalga gecer gibi verdi buradaki taze haberlerde. Bizim gazetelerde sabah sabah yine: Hulya Avsar'in borclari ; baldiri acik hicbirini tanimadigim hatunlarla, unlu yine tanimadigim heriflerin asklari, meskleri; ardindan hergun tekrarlanan DTP'li vekilin kocasi, turbanli hemsire ve yari ciplak bolca resimler, yazarlara ulasana kadar gözume carpan gereksiz haberlerdi. Sayin Derya Sazak deginmis, Pakistan'daki olaylara ve RTE-Bush görusmesinin bu olaylarin gölgesinde kalmasina. Hakikaten P-O durtukledi kackere, gözumun icine sokmak icin: Bak Pust uyuyor basbakaninizin yaninda, diye...Demek sebebi buydu!


Bugun ise yuruyerek geldim, kulagimda MP3, haberleri dinleyerek.... P-O izinli, cocuklari yuvaya ve okula o birakacak. Is yerim yarim saatlik yuruyus mesafesinde. Hertaraf karli ve gökyuzu piril piril. Gectigim eski bisiklet ve yaya köprusunun 1863 de cizilmis resmi yukaridaki de...

Ekleme: Daha da usttekii fotograflar 1 ay öncesinin. Köpru deyince aklima geldi ve Sevgili Elif Savas Felsen'in, "Opera Masallari"'indaki harika aryalarini dinlerken, hizimi alamayip 3 tane birden ekledim...

*Linkini verdigim gazete Isvec'in en boyalisi, bizim boyalilarin yaninda hic bir sey, bana göre!

Monday, November 5, 2007

Alisveris Hastaligi! Balik Bastan Kokarmis!

Bukez de Sukru Kucuksahin' den bir yazi önerisi... Gecenlerde cok sevdigim arkadasim B5 yorumlarindan birinde, kadinlarimizin alisveris cilginligina deginmisti...Bayan Gul'un alisveris merakini ögrenince, yazi önerilerimi seven arkadaslarima hemen iletiyim istedim...


Eskiden Avrupa'ya kultur gezilerine giden Turk kadinlari geldi aklima. Ayaklari su toplardi muze degil, markali dukkan gezmekten. Ben yanlarinda degildim, ama arkadaslarimin anlattiklarindan biliyorum. Hele her Italya'ya gidene bir cift Timberland ismarlanmazsa hic olmazdi. Istanbul 'da artik yok yok. Isvecli is arkadaslarim," mimari "örnek olarak *Kanyon'u gezdiklerinde hem hayran, hem de sasirip kalmislardi. Kimler alisveris yapabiliyor bu fiyatlara, diye... (Orada alisveris yaptiklari tek magaza ise, Pasabahce'nin butik magazasi olmustu, saticilarindan sattiklarina kadar hersey cok kusursuzdu. Gurur duymustum, %100 Turk, diye ben önermistim cunku.)... Ama bizim memlekettekilere ne Kanyon, ne de adini unuttugum yeni alisveris merkezleri hala yetmiyor demek ki!

*Fotografta Kanyon'u inceleyenler, is arkadaslarimdan bir kismi...

Wednesday, October 31, 2007

Cok Sevdigim Yazarlardan Sayin Melih Asik'in Kösesinden...

Ünlü aktör Kevin Costner, Abdullah Gül'le eli cepte tokalaşmış.Gül'ü meslektaşı George Clooney sanmıştır...Haldun Ertem



Friday, October 26, 2007

Eski Cumhuriyet Bayraminiz Kutlu Olsun!

Baslik alttaki makalenin degil, ben simdiden 29 Ekim'i kutlamak istedim. Cunku hafta sonu bloga yazma sansim olmayacak...

Bekir Coskun'un hayali benim de hayalim...Bakarsiniz gerceklesir ve biz de yeniyi birakip eski cumhuriyetimize dönuveririz...

2. cumhuriyetciler, özlemini duyduklari demokrasiyi uygulatacaklari politikacilardan o kadar memnun olmalilar ki, her firsatta hala ulkede islerin iyi gittigi lanse ediliyor. Yasakli TV kanallari ise hic duyulmuyor buralarda...


Bekir COŞKUN
bcoskun@hurriyet.com.tr

Bir kadın...BİR gün bir kadın gelecek.Teni nasıl, saçları nasıl, gözleri nasıl, elleri nasıl, boyu nasıl, bilemem.Ama yüreği büyük bir kadın gelecek.
*
Çoktandır erkeklerden umudumu kestim. Türkiye giderek kuşatılırken, merkez sağda ve merkez solda birer lider aranırken, nedense bir gün bir kadının geleceğini, bu kiri-pası, bu gözyaşını ve kanı, bu umutsuzluğu ve hüsranı bir kadının silip süpüreceğini düşünüyorum.Dönüp erkekler topluluğunun kıldan yapılı, ter kokan, merhametsiz, kindar, acımasız, yalan-yulan, ikiyüzlü, sahtekár yapısına bakıyorum.Ve ben bir kadın bekliyorum.Yüreği büyük bir kadın.
*
Dün gece bir yerde bana Atatürk’ün cumhuriyetine ihanet eden (hepimizin tanıdığı) aydınları anlattılar.Buna "Aydınların ihaneti" diyorlar.Yüksek yargıçlar, profesörler, bürokratlar, hatta askerler...Tümü erkekti.Tümü çıkarları için dillerinden düşürmedikleri Atatürk’ü dahi satmışlardı, üstelik Atatürk düşmanlarına.Oysa "yıkıcılara" karşı cumhuriyete sahip çıkanların en etkili ve yürekli meydan toplantılarını kadınlar yapmışlardı, unuttunuz mu? "Bölücülere" karşı da kadınlar en değerli varlıkları, zar-zor yetiştirdikleri çocuklarını veriyorlar, farkında mısınız?Ya erkekler...İşte ordalar.Korkak, sinmiş, dönek...Ve hatta "ihanet" içinde...
*
Nedense bekliyorum.Bir gün bir kadın gelecek.Teni nasıl, saçı nasıl, kaşı nasıl, gözü nasıl bilemem...Ama başı dik, anlı ak, eli temiz... Merhameti, şefkati, yurt sevdası olan... Sesi gür, korkusuz, haykıran... Yüreği büyük bir kadın.

Monday, October 22, 2007

Cok Cok Cok Önemli!!!

Sevgili Sefika blogunda AKP'nin cevre politikasinin guzelliklerine!!! deginmis...Herkesi duyarli olmaya davet ediyor ve ben de ayni dilekte bulunuyorum, Hedikli'ye yolu dusenleri... Lutfen TEMA ya gerekli destegi verelim, en azindan 1 kac saniyelik imza kampanyasina katilalim...Artik rant politikalarinin, ulkemizin icine etmesine izin vermeyelim...

Monday, October 15, 2007

Isvec'ten Haberler:Darvinizm, Adem-Havva, Petrol Ve AYI..

Dun en cok tekrarlanan haber: Dini okullarda (musluman ve hiristiyan okullarinda) verilen bilgilerin dinsel icerikli olmasina izin verilmeyecek; evrim teorisi yerine, yaradilis teorisi ögrencilere derslerde ögretilmeyecegi idi.

Cok populer yemek bloglarindan biri (akliniza Portakal Agaci gelmesin), bir yazisinda, Turkiye'deki okullarda ögretilen hersey dogru muydu, diye evrim teorisini ögrendigine icerliyordu...Su siralar bu blogu birkac blog da "en iyi yabanci dilde blog adayi" diye sayfasinda sunuyor...Ustelik bir yandan da "cumhuriyetinize sahip cikin" yazisi ile birlikte...

Sabah radyoda NewYork ve Londra'da petrol fiyatlarinin 86 USD'i buldugunu ve buna sebebin Turkiye'nin PKK ile ilgili tezkere hazirliklarini gösterdi...Kuzey Irak'taki petrol uretimine sekte vurulmasindan korkuldugu ve Ceyhan Limaninin sevkiyattaki önemini filan da vurguladi...Daha da yukselmesinden korkuluyormus...

Fotograf internetten indirilme, benim hayvanat bahcesinde cektiklerimle ( zaman bulursam )degistirecegim...

Isvec'te ayilar öyle cok sevimli bulunur ki, TR deki "Aslan" niyetine, burada da "Ayi" adi guclu-kuvvetli ve yigit anlaminda yayginca kullanilir.( Ör: Björn Borg)...Ama son gunlerde Isvec'in ayilari, avcilara saldirmalari ile gundeme gelmeye basladilar. Uzmanlar: Ayilar tehlikeli degil, sadece dikkat etmek gerekir, diye acikliyorlar. Avköpekleri ayiyi rahatsiz ettigi icin avci ve avköpekleri son gunlerde, biri ölumle sonuclanan saldirilara ugradilar, diye aciklandi biraz önceki gundemde...Bu arada avci bir arkadas , ayilarin orman yemisleriyle beslendigini, yetmediginde yaban geyiklerine saldirip yedigini, söyledi...Filimlerde hep balik yediklerini göruyoruz zaten. Aslinda hem ot, hem et obur hayvanlar biz insanlar gibi...

Friday, October 12, 2007

Otobus Söforu Erdal Kurt ve Ingmar Karlsson...

Gunun konusuna matem katsin diye...

Isyerinde surekli dinledigim Isvec Radyosu'nu arayan Erdal Kurt söyle basladi: "ABD'nin Ermeni Soykirim oylamasinda evet denmesine cok sevindim. Butun Ermeniler cok sevindi. O bölgede hic Turk yoktu, Ermenilerin, Suryanilerin ve Kürtlerin bölgesidir. Turkler oraya geldiler ve butun bu halklari barbarca kiyimdan gecirdiler. Kafalarina silah dayayip kadin, cocuk demeden barbarca öldurduler. Yarim milyon Ermeniyi topluca öldurduler (Neyseki burada 1,5 demedi, sasirdim dogrusu. Atom'un Ararati'in da bile %1 'i olmayan bir dehset senaryosu yaziverdi.) Dun Radyo'da Istanbul Konsolosu (Adinin ne olduguna da emin olamadi) Ingmar Karlsson söylesisinde Turkleri savunuyor", diye ona tepkisini ve sitemini göndererek bitirdi sözlerini...

Halbuki ben de dinledim ayni söylesiyi. Ingmar Karlsson Turkiye'deki 75000 Ermeninin cogunun gecmise degil ileriye bakmak istedigini belirtti...Soykirim konusunda olmus yada olmamis; o hakli, bu hakli diye bir savunmaya bile gecmedi...Ayni anda, bir Ermeni genc kadin ise, kin ve nefret dolu bir ses tonuyla, kelimeleri kekeleyerek, ABD'nin sonunda kabul edisinden memnuniyetini vurgulamaya calisirken, Turkiye'deki Ermenilerin böyle dusunmedigini, ileriye bakmak istediklerinin Konsolos tarafindan vurgulanmasi, Turkleri savunuyor diye algilanmasina yetmis bile...

Wednesday, October 10, 2007

Kürdistanli Sarkici Cihan, Soykirim, Nobel Edebiyat Ödulu 2007, Okuma Önerisi...!

Renkler kaybolmadan önce, son cirpinislar...

Dün radyoda, Malmö'de konser verecek olan, Kürt sarkici (sanirim adi, Isvecce aksandan anliyabildigim kadariyla, Cihan'di. )ile yapilan söylesi vardi. Fonda " Diyarbekir, Diyarbekir" diye bir turku esliginde; butun kurtlerin tek hayalinin, baskenti Diyarbakir olacak, bir özgur ulke istedigini ve 3,5 milyon Kürdün Avrupa'da yasadigindan bahsettiler...Sarkici Batman'da Kürtce'nin serbest olusundan sonra verdigi konserlere olan ilgiye cok sasirdigini, yuzbinlerin geldigini, aslinda kendisinin siyasi göruslere uzak oldugunu, ama bir kürdün siyasi dusuncesiz olusunun kabul edilemiyecegini, filan söyledi...
Ayni mekandan...


BBC, PKK'ya terörist yerine "Kürt Rebeller ya da Gerilla", dedi diye, bizim sevgili basinimiz haber yapiyor. Günaydin!!! Ben 6 yildir yurt disindayim, burada asla ve asla birkez bile PKK'ya terörist dendigini duymadim. Ayrilikci Kürtler ya da asker öldurduyse, adi gerilla dir...

Sabah Alp'i okula birakirken, arabadan inemedim: Türkiye-ABD iliskilerinin kötulestigi, ABD'nin soykirim iddialarini kabul ettigi uzerine ilk haberi dinlemek icin...

ABD'ye o kadar SIK gidip gelmeler demek fayda etmedi...

Dinamitin mucidi Alfred Nobel adina verilen Edabiyat Ödülü'nün yeni sahibi, Ingiliz yazar Doris Lessing...Iran'da dogmus, bir Ingiliz ciftin cocugu ve Afrika'da buyumus. Turk gazetelerinde su anda yeralmadigi icin bu yaziya ekleyiverdim...

Ayrica bir okuma önerisi daha...

Sunday, October 7, 2007

Elimizin altindaki kitabin 187. sayfasi

Hüthüt Kusu beni sobelemis. Elimin altindaki kitap(lar), basucumda bulundugundan hemen bir fotografini cekiverdim.

Su anda ilk öncelikli okudugum, Theodor Kallifatides'in "En kvinna att älska" (sevilecek kadin) adli kitabi var. O da sadece 160 sayfa. Kallifatides'in babasi Anadolu'lu bir rum. Kendisi 60 li yillarin basinda Yunan Cuntasi'ndan kacip Isvec'e siyasi göcmen olarak gelmis ve kitaplarini Isvec'ce yaziyor. Sarkilari Isvecce degil, yunanca söyleyebilecegini, ama yazi dilinde 40 yili askin icli disli oldugu Isvecce'yi tercih ettigini, bu kitapta da deginiyor...

Komidinin ustu, Alp ve Ege'ye okudugum kitaplar, yemek ve ev düzme uzerine dergiler, yazin okudugum ve tekrar göz attigim (Datca'da Zaman gibi) kitaplarla dolu. En kösede ve en alttaki kitap ise Yvonne Lin'in "Wellness" i, P-O basucu kitabi yapmam icin almisti. Bir cesit felsefi vucut ve ruh calistirma programini iceriyor; deginmedigi hic bir sey yok (dans, gerinme, taici gibi)... 187. sayfada da söyle diyor:" Eger yalnizsaniz, bir hayvan edinin: eve geldiginizde sizi karsilayacak; ya da cicekler: ikide birde yerini degistirip, yap-boz yapabileceginiz."

Ben de Mavi Limon'u (buradan tiklarak, ziyaret edeceklerin birdaha birakamiyacaklari bir blog), Yaseminscorner'u (son gunlerde yazmamak icin direniyor) ve Bambi'yi sobeleyip ebelik sirami saviyorum...

Not: Su anda P-O da uyardi: "Bilgisayar basinda oturacagina, git biraz kos disarda", diyor...Nicin böyle bir kitap sectigini herkes anlar artik...

Friday, October 5, 2007

Ulusalcilar Ve 2. Cumhuriyetciler Konustu: Vatan'da

Fotografin konuyla ilgisi yoktur, dun cekmistim, konuya renk katsin istedim...

"YALÇIN BAYER: BUNLARIN REJİMLE SORUNLARI VAR Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti tektir; öyle numaralı da değildir. 1950’lerden başlayarak Türkiye’nin nerelere götürülmekte olduğunu gördük. Bunların rejimle bir sorunları var; bu ülke ‘aydınlanmadan’ uzak dursun, halkı uyusun ve din unsuruna sarılınsın.... İkinci Cumhuriyetçilere bakarsak, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet bitmeli. Peki hangi ideolojiye sarılmış bunlar? ‘Sözde liberaller’. Türkiye ile meselesi olanların bir başka ayağı, dincilik ve etnikçilik yapanlar değil mi? Bunlar, 2. Cumhuriyetçilerin açtığı gedikten girmediler mi? Bu gruplar, Türklüğe ve Atatürk’e hakaret edebilme gücünü kendilerinde görebiliyorlar bugün... Bir şey gözden kaçmasın. Türkiye'nin en büyük sorunu yolsuzluk ve hırsızlıktır. Yolsuzluğu kim yapıyor? 60 yıldır kimler iktidarda? Cumhuriyetçiler mi? Yoksa 2. Cumhuriyetçilerin ağabeyleri mi? "

Monday, October 1, 2007

Gece Kralicesi Kus Adama Demis ki...



Elif Savas'i blog dunyasindan taniyorum. Yazdiklarini bastan beri cok severek okuyorum. Yine blogunu ziyarete gittigimde, bu kez onun calismalarini internet uzerinden satin alabilecegimi ögrenir ögrenmez cok sevindim. Hem de navlunuyla birlikte son derece uygun fiyatlara. Sirada minik yegenim Peri'ye sadece tuslara basarak, dogum gunu hediyesi gönderme luksu var...Tesekkurler Elif, daha elime gecmeden harika bir calisma olduguna eminim. Affet beni, sana danismadan kapak resmini buraya kopyaladigim icin...

Friday, September 28, 2007

Vatan'da Zulfu Livaneli'diyor ki:

Okuyalim lutfen! Zulfu Livaneli herkesin anlayacagi dilde aktarmis yine...

Tuesday, September 25, 2007

Okuma önerilerine devam!

Ergin Yildizoglu'nu da okuyunuz, hatta bu yazisinin her satirinin altini cizerek okuyunuz!!!

Monday, September 24, 2007

Vatan'da Mine Kirikkanat diyor ki!

Önce bir ayrinti: Asliberry severek okudugum ve oldukca populer bir blog. Bu blogda da rastladigim gibi, coluk cocuk uzerine guncel konularda bolca yorum birakan blogcular, yurdumuzun icinde bulundugu guncel politik konularda kendi adlariyla görus birakmaya cesaret edemiyorlar.

Mine Kirikkanat yazilarini hic kacirmadan takip ettigim bir yazar. Vatanini seven ve göruslerinden hic ödun vermeyen gercek bir cumhuriyet kadini o. Lutfen bugunku yazisini okuyun ve mumkun oldugunca da yazilarini takip edin, tabiki benim gibi dusunuyorsaniz!!!

Friday, September 21, 2007

Eylül !!!


Eylul demek Hedikli'de hareket ve bereket demektir. Hem Ege hem de P-O'nun dogum gunu bu renk guzeli ayda. Tatilden döneli beri yazin yapamadigimiz ev bakimini, P-O salonun parkelerini cilalayarak sonlandirdi. Ben 1-2 kilim turu buyuk parca yikadim. Dun biraz bahceye ceki duzen verdim. Konu, komsu cok sukur demistir!!!

Temizlenmeden önceki hali!!! Düzgün taraf komsuya ait!!!

Parke cilalama yaptigimiz gunlerde, evden uzak olmak icin 2-3 kez aksam yemeklerini kucuk kir gezileri ve mangalla ormanda gecistirdik ve lingon denilen eksimsi daha cok et yemeklerinin yaninda sunulan yemislerden topladik. Fotograflar'da daha baska resimleri de var...
Türk yogurdu bakraclari lingonla dolduruldu...
P-O tek yakimlik mangalda sosislerimizi kizartti...
Macera parki ve kucuk bir kir gezisine Alp'in arkadasi Samuel'de eslik etti...

Isyerindeki avci bir arkadastan yaban geyigi (Isvecce=Älg, Ing=Moose) eti satinalip, bir kismini kiyma makinasinda cekerek, bir kismini da butun parcalar halde, tam organik besin icrahatligiyla, derin dondurucuya doldurdum.

Burasini Tijen gibi ot oburlar okumasin! Hakikaten halim kasaplardan farksizdi. Isvec'te genelde erkeklerin yaptigi bir ev isi, ama bizde tam tersi. Is basa kalinca löp löp etleri kesip, kiyma makinasina soktum. Cok yagsiz bir et ve kendine has farkli bir tadi da var. Domuz kiymasiyla karistirmayi öneriyorlar ama biz severek sade yiyoruz.




Buyuk bilgisayarimizdaki resimleri buraya aktaramiyorum, bir sorun var, o yuzden de bu postum gönderilmeyi bekliyordu kac gundur. Ege'nin dogum gunu resimlerini ise Alp ve Ege'nin sayfasindan görebilirsiniz.

Hic fotosuz kalmasin diye de Cumartesi yaptigimiz ziyaretten (en ust ve en alttaki resimler, digerleri sonradan aktarildi.)1-2 kare ekleyeyim bari, Hedikli'ye gelenlerin ici acilsin!

Sunday, September 16, 2007

Nuray Mert Deyimiyle "Bas Örtüsü'ne" Devam.

Sabah Alp'i okula biraktim. Dil okuluna gidiyor. Burada ilkokul 0 (sifir)dan basliyor, 6 yas grubu da deniyor. Seneye 1. sinifa gidecek. Sinifta 2 si kiz 6 ögrenciler; 2 arap asilli ama hangi ulkeden geldiklerini bilmedigim 6 yasindaki kucuk kiz okula basi bagli gelmeye basladi. Ramazan geldigi icin sanirim. Sabah erkek olan son derece keyifli Alp'e selam verip, "give me five" derken, kiz olandan hicbir tepki yoktu. Halbuki neseli bir kiz cocugu. Sadece beni suzdu, ben de gunaydin dedim, bana da cevap vermedi. Belkide orucluydu. Okulda basini surekli kapatan 3 ögrenci daha var. Toplam ögrenci sayisi zaten 25'i gecmiyor. 22 Agustos'ta okullar acildigindan beri bu cocuklari hep babalari birakiyor. Annelerini hic göremedim, sanirim evden cikma yasaklari var. Ebeveyn toplantisina hicbiri gelmedi. Bazi veliler neden yok dedigimde, Ramazan'dan dolayidir! diye ögretmenler bana hatirlatti. Halbuki toplanti iftar vaktinden sonraydi. Cocuklar bos zaman etkinliklerine de kalmiyor. Anneleri calismadigi icin olsa gerek. Babalarinin göruntuleri Usama Bin Ladin'in erkek kardeslerini aratmiyor, sakallar ayni model. Alp'in sinifina 2 cocuk birakan baba ise, modern giyimli: deri ceketli, kot pantolonlu filan. Ladin'in kardesi gibi görunseydi zaten sadece Ramazan yetmez, herzaman kapatirdi parmak kadar cocugunu...

Bugun Hurriyet Gazetesi'nde Mustafa Bumin ile yapilan söylesiyle karsilasinca yine guncel konuya degineyim dedim...

Isimsiz bir arkadas biraktigi yorumda, nicin turbana karsi oldugumu soruyor: bunun sonu, siniri yok; bugun turban, yarin carsaf; bugun sadece eriskinler, yarin 6 yasindaki kiz cocuklari, sonu gelmez kadin özgurlugune sekte vuran bir siyasi hareket oldugu icin... Erzurum'da 81-85 yilinda universitede okudugum yillarda(bizden önceki yani YÖK'ten önce)basini kapatmak zorunda kalan kizlarin hikayeleri ve benim de tanik oldugum deneyimleri yuzunden...

Thursday, September 13, 2007

Türban, Bas Örtüsü, Bas Bagi, Esarp, Peruk, v.s.

Vatan'dan Okay Gönensin'in yazdigi makale ile göruslerimin nasil örtustugunu belirtmek istedim... Sevgili Muzi'nin blogunda bahsettigi Elif Safak'in nicin TR'yi terk ediyorlar örneklerinden yalnizca birisine asla katilmiyorum: "sirf basi kapali okuyabilmek icin ABD'ye gittiklerini" hicbir zaman samimi bulmuyorum. O kadar dindarlarsa baska dini butun bir islam ulkesine degil de, nicin ABD'ye gittiklerini sormak gerekir. Ustelik basini acmadan okumak isteyen ve de okuyabilen (turban ustlu ya da ustsuz sadece perukla) ustelik yakin akrabalarim arasindaki kizlarin neden ABD'ye gitmediklerini, ya da gidemediklerini Elif Safak bilmiyor mu acaba. Ya da calistigi gazetenin patronuna sirin gözukmek icin sIkIstirilivermis bir ayrinti mi?

Bu ulkede (TR) basini kapatmak isteyen her zaman kapatabildi. Basi kapali okumak isteyen okudu, hatta calisabiliyor bile, hemde perukla orta ögretimde ögretmen olarak, ustelikte önceki hukumet dönemlerinden beri...Hatta bazen peruklu olmaktan o kadar memnun olmali ki yakin akrabamiz, arabasinda okul dönusu, zorunlu olmadigi zamanlarda bile kafasinda tutmakta sakinca görmeyerek...

Yine tanidiklarim arasinda, basi kapali ögretmenlerine özenip, aileleri istemedigi halde basini kapatanlar da cabasi...

Monday, September 10, 2007

Icine edilen bir ulke: Irak; boyali medyamiz ve okuma önerisi.

Dun Isvec devlet televizyonu haberlerin arasinda herzaman oldugu gibi yakin dogudan bir göruntuyle geldi. Irakli gazeteci bir hanimin kayitlarini ve halkla birebir görusmelerini gösterdi. Hicbir gelecek yok diyor, hersey yikilip yakilmis, ne bir alisveris dunyasi, ne bir oturulup yenebilecek icebilecek yer var, hepsi yerle bir olmus, diye aglayarak anlatti.

Isvec TV kanallarinin en ticari olani bile bizdeki devlet kanallarinin göruntu ve program cirkinligiyle yarisamaz. Turkiye'de kaldigimiz 7 hafta boyunca Alp ve Ege'nin TV'den biraz birseyler ögrenebilme olanaklari sifirdi. Devlet kanallarinda bir arapca kelime kalabaligi, özel kanallarda surekli bagiris cagiris yinelenen haberler, magazin, oyun, turku, musik ne kadar cok eglence sever bir milletmisiz hayret ettim...Bazi sevdigim gazetelerin bile, göruntusu pornografik resimlerden gecilmiyordu...Insanlara bu gazeteleri bu resimlerle mi okutabileceklerini saniyorlar...Dun burada ise radyo programinda bir vatandasin sikayeti; gazetelerde en cok hanim sporcular yer aliyor, bizim basarili erkek sporcularin da ayni sIklikta yer almasi gerekir diye görus bildirirken, bizim gazeteleri animsamak bile istemedim...

Ilave olarak yine bir okuma önerim var Radikal'den Altan Öymen'in yazisi...

Sunday, September 9, 2007

2.Cumhuriyete adim adim!

Numaraci ve de numarali cumhuriyetcilerin zaferine bir adim daha kaldi. "Sivil Anayasa" kabul edilince demokratik Turkiye 2.Cumhuriyetine kavusacaklarini saniyorlar. Sayin Husamettin Cindoruk ise kurulan tuzak hakkinda herkesin anlayabilecegi bir söyleside bulunmus. Buyrun okuyun bir zahmet!

Thursday, August 30, 2007

Tatil Bitti'nin özetinin özeti!

Yazilasi cok sey olunca, özetle basliyayim,aklima geldikce ilave ederim dedim...Fotograf cekemedim, cunku hergun elimizde 2 buyuk IKEA torbasi dolu cantayla denize inince, fotograf cantasi tasimak ve fotografa zaman ayirmaya pek firsatim olmadi...Asagidaki fotograflar da evde cekilmis, gezdigimiz tek bir gunun ve kizkardesimin kucuk makinasiyla cekilenlerden acele sectiklerim...


Bu kabuklar kocaman 2 kg lik 2 yogurt bakracina doldurulmus haldeydi. Cogu Alp ve benim tarafimdan toplandi. Alp'in israriyla ilk gun topladigimiz salyongozlari pisirdik ve icini cikarmaya calistik. Daha sonra canli olanlari hic toplamadik...Alp deniz yildizlarini hep topladi ve kuruttu, ben en azindan denizdeyken elimdeki fileye koyulanlari caktirmadan atarak, yengecleri ise kabuklarindan cikararak kurtarmaya calistim...Bazen kiyametler koptu...Bu ses ve ahenk icinde biz tatil yaparken daha kizkardesim ve kucuk kizi (Defne daha önce gelmisti) bize katilmadan ilk uyariyi ve tehdidi ust komsudan aldik. Kizkardesim geldiginde kucuk Peri'miz ile gurultu miktari 2 katina ciktigi halde, komsunun bende yarattigi depresyon durumlari da dagildi gitti...
Cok degerli yeni dostlarimiz oldu. Nese-Torsten, Margaritha-Baran, Nihat Abi-Emel Abla ile uzun yillar surecek dostluklara birlikte kadeh kaldirdik...


Datca Hayitbuku'nun, meshur Ortam Pansiyonu'nun, yine cok meshur kalamar dolmasi; dolma peynirli karideslerle doldurulmustu...

Aktur'da sezonun en yogun zamani olmasina ragmen, deniz gunun belli saatlerinde adeta bombos. Bizim yuzmeyi sevdigimiz ve kabuk cikardigimiz yer ise, motorlu kayiklarin arasindan gecip, burun boyunca snorkellemek...Bir keresinde P-O buyuk bir deniz kablumbagasi gördu. Ben de kocaman bir muren gördum...Tanidiklardan biraz daha dikkatli olup, kayalarin arasina dalmama önerisi aldim. Sebebi ise; murenlerin disleri mikroplu oluyormus, isirirsa yarasi 6 ay gibi bir surede bile gecmiyormus...
Resimde herkesin keyfi yerinde, yalniz annem yavrularini birakip gidecegi icin yine uzgun...


Tuesday, August 28, 2007

"Datca'de Zaman" bitti!

Datca-Aktur'da tatilimizi bitirdik ve Isvec'e evimize dönduk. Evde ve isyerinde beni bekleyen birikmis islerden firsat bulup hemen yazayim bari dedim...Yakinda fotograflarla daha ayrintili görusmeden önce yazmakta acele ettigim bir konu var:

"Datca'da Zaman"i yaklasik 1,5 ay önce keyifle ve bir solukta okudum. 7'den 70'e Datca'yi bilen herkesin sevecegi, harika bir kitap... Hele yazari sayin Nihat Akkaraca ile tanisip dost olma sansi ve bölgeyi birlikte gezme ve hikayelerin gectigi yerleri görme luksu ise, beni tatilde en mutlu eden seylerden biriydi... Kitabin devaminin gelecegi mujdesini ise Nihat Abi'den coktan aldim bile...Gelecek yil Datca'ya gittigimizde, bukez "Datca'da Zaman"in 2.si elimizde ve kendisine "imzaya geldik"yine demeyi cok istiyor ve dört gözle bekliyoruz...

Wednesday, July 4, 2007

"Datca'da Zaman"

Turkiye'ye tatile gidiyoruz. 7 hafta kalmayi planliyoruz. Isvec'te ise baslayan herkesin 25 is gunu, yani 5 hafta yillik izin hakki var...Ben 4 haftayi yillik iznimden, 3 haftayi da, daha 1-2 yil esimle birlikte kullanmak uzere bakiye kalan, ebeveyn izin hakkimizdan kullanacagim...Is yerleri bu uzun ucretli ebeveyn izinlerinden sorumlu degil. Sosyal Sigortalar Kurumu, calisanlarin maaslarinin (Belli bir ust sinira kadar) %80'ini ödeyerek karsiliyor. Böylece isyerleri potansiyel ebeveyn adayi calisanlarini bir yük olarak görmuyor.

Eger internet baglantisinda problem yasamazsak bloga birseyler postalamaya calisacagim, en azindan birkac fotograf. Tatil yerimiz ise, blogunu uzun suredir severek okudugum, Nihat Akkaraca'nin (önsözunu buradan okuyabileceginiz) kitabi "Datca'da Zaman"i yazdigi yerler.

Saturday, June 30, 2007

Midsommarafton: Yazortasi Festivali

21 Haziran: dogdugu o cok sicak gunu hala hatirladigim, sevgili kizkardesimin dogumgunudur. Komsumuz Ayhan Abla'nin kina gecesine annem gelememisti, ben 4,5 yasindaydim, babannem ve ablamla gitmistik...



Isvec'te ise önemi: Cogu Isvecli'nin dugun haftasidir. Bu sene evlenemeyenler, gelecek yil ki olsun bari, derler. Rahibin is yogunluguna göre yazortasini (21 Haziran) takip eden haftasonundan önceki, sonraki haftasonu gibi tarihlerin konusulmasi cok dogaldir...Illede yazortasi olsun isteyenler, 1 sene daha bekleyebilirler. Nasil olsa, hepsi nikahlanmadan ev duzup yerlesmistir; yazlik, kislik, araba, yat, kat alarak yukumluluklerin altina coktan girmislerdir, cocuklari olmus, okula gidiyordur bile...



Bu yil herhangi bir davet almadik, ne dugunlu, ne dugunsuz. Ben ve cocuklar, bize yakin bir yerde olan kutlamalari seyredip, biraz fotograf cektikten sonra eve dönduk... P-O, cok özel bir proje icin calismasi gerektiginden, izinli olamadi...


Yazortasi carmih'i yaprakli dallarla suslendi...
Hep birlikte ayaga kaldirilip yerine dikildi...
Coluk cocuk hep birlikte sarki söylenip dans edildi...
Dans etmeyenlerde, yiyip icip sohbet ettiler...
Havada gunluk guneslik olunca herkesin keyfi yerindeydi...
Biz de aksam yemeginde klasik cok cesitli yazortasi yemekleri yerine, P-O'nun en sevdigi krema soslu tavuk, yesil salata yedik...Bir de Turkiye'den gelirken aldigim bir Turk sarabi ictik...